Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami KOHEN

STRATEJİK işbirliği denince, ne anlaşılır?
Dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi, Dışişleri Bakanı İsmail Cem geçen hafta Washington'daki temasları sırasında bu terimi sıkça kullandı. Türkiye ile ABD arasındaki "stratejik işbirliği" konsepti, diplomasiden ekonomiye, teknolojiden enerjiye kadar, çeşitli alanlarda sıkı bağları kapsıyor. Hatta buna üçüncü ülkeler veya bölgeler (Kafkasya ve Orta Asya gibi) için ortak çalışmaların yapılması ve bir danışma mekanizmasının kurulması da dahil...
Türkiye'ye 3 günlük bir ziyarette bulunan İsrail Savunma Bakanı Yitzhak Mordehay, yaptığı konuşmalarda, Türkiye ile İsrail arasındaki yeni ilişkiler için de, "stratejik işbirliği" terimini kullandı.
Dün İstanbul'da bazı yazarlarla düzenlenen sohbette bu terimi hangi anlamda kullandığını sordum. Verdiği yanıta bakılırsa, stratejik ilişkilerden kastettiği, daha çok bölgede güvenlik ve barışı sağlamaya yönelik işbirliğidir.
Gerçi Türkiye ile İsrail arasında da son zamanlarda ticaretten teknolojiye kadar birçok alanlarda (ve hatta Orta Asya'ya yönelik ekonomik projeler üzerinde) hızla gelişen bir ilişki düzeni kurulmuştur. Ama anlaşılan Savunma Bakanı Mordehay'ın dile getirdiği kavram, daha çok "güvenlik" (yani askeri) işbirliğini içeriyor.
Kendi ifadesi şöyle: "Türkiye ve İsrail, istikrardan yoksun bir bölgede, iki demokratik ve güçlü ülke. İstikrara ve barışa büyük katkıda bulunabilir. Bu bakımdan aralarındaki işbirliği taktik değil. Bu, bizim Güney Amerika veya Avrupa ile ilişkilerimizden farklı... İki ülke arasındaki stratejik işbirliği, hem kendi güçlerini artıracak, hem güvenliğe hizmet edecek... Bu, herhangi bir bölge ülkesine karşı değil. Bunun caydırıcı bir etkisi vardır. Güçlü olursak, tehditleri önleyebiliriz."
* * *
İSRAİL Savunma Bakanı'na, konuşmasında kullandığı "satıh üstü ve satıh altı tehditler" teriminden de neyi kastettiğini sorduğumda, şu karşılığı verdi "Satıh altı tehdit, özellikle terör eylemleridir. Satıh üstü tehdit ise uzun menzilli füzeler ve konvansiyonel olmayan silahlar - yani aşırı silahlanmadır." Bakanın bu tehdit kaynağı olarak üç ülkeden söz ederken de, Suriye, Irak ve İran'ı kasdettiğini anlamak zor değil tabii...
Bu izahattan İsrail'in Türkiye ile stratejik ilişkiler konseptine bu tehditlere karşı bilgi ve görüş alışverişinden askeri ve teknolojik alanlarda işbirliğine ve ortak pozisyonlar belirlemeye kadar çeşitli unsurları dahil ettiği sonucunu çıkarıyoruz.
İlk bakışta bu, Türk yetkililerinin, özellikle Araplara hitap eden resmi açıklamalarından farklı bir değerlendirme gibi görünüyor.
Cumhurbaşkanı Demirel geçen hafta Körfez gezisinde, Türkiye ile İsrail arasındaki askeri ilişkilerin sadece eğitim programını öngördüğünü, Türkiye'nin diğer 20 küsur ülke ile böyle anlaşmaları bulunduğunu söyledi.
Türk yetkilileri çeşitli demeçlerinde İsrail ile savunma ve güvenlik alanındaki ilişkiler için "stratejik işbirliği" terimini kullanmamaya özen gösteriyorlar.
Bunda iki taraf arasındaki yaklaşım farkı kendini belli ediyor...
* * *
İSRAİL'in Türkiye ile askeri alanda sıkı ilişkilerini "reklam etmek"te çıkarı var. Bu işbirliğinin Araplar tarafından yanlış anlaşılmasının veya yorumlanmasının İsrail'e pek zararı olmaz.
Ama Türkiye'nin durumu farklı. Bu tür bir "reklam", Arap dünyasını ve özellikle Ankara ile ilişkileri zaten iyi olmayan bazı komşu ülkeleri, Türkiye'ye karşı sert bir kampanya açmasına yol açıyor. Türk diplomasisi de, bu nedenle derdini anlatmakta daha da zorluk çekiyor. Sonuçta İsrail ile gelişen ve gerçekte yeni bir zemine oturan ilişkileri küçümsemekten - veya öyle göstermekten - başka çare bulamıyor...
Aslında Mordehay'ın da dile getirdiği "tehdit" faktörleri, Ankara'da özellikle askeri ve güvenlikle ilgili çevrelerde benzer biçimde değerlendiriliyor. Henüz hafta başında Genelkurmay'ın Başbakanlık bürokratları için düzenlediği brifingde (daha önceki bazı brifinglerde olduğu gibi) bu tehditlerden söz edildi.
Ankara ayrıca kendi güvenlik çıkarları açısından, İsrail ile işbirliğinin devamında büyük yarar görüyor, bunun hem kendi gücünü artırması, hem bölgede caydırıcı bir etki yapması bakımından zorunlu olduğuna inanıyor...
Ancak bunu - kendi nazik durumunu da dikkate alarak - "sessiz ve derinden" yapmayı yeğliyor...



Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr