Bunun yakın geçmişte, Ortadoğu'da da örnekleri var. 1973 Mısır-İsrail savaşında -her ne kadar iki taraf da zafer ilan ettilerse de- sonuç, Mısır lideri Sedat'ın Kudüs'e gidip İsrail meclisinde tarihi konuşmasını yapmasına ve nihayet iki ülke arasında barış anlaşmasının imzalanmasına (ve de İsrail ordusunun Sina'dan çekilmesine) yol açtı...Lübnan topraklarında İsrail ile Hizbullah arasında bir aydan fazla süren çatışmalar kimin kazandığı -veya kaybettiği- tartışıladursun, esas soru, bunun bu kez -ateşkesin de ötesinde- kalıcı bir barışa dönüşüp dönüşemeyeceğidir.Gerçi 1973'teki gibi Sedat ve Begin çapında liderler yok. Ama gene de belli olmaz. Bu son savaşın şoku, tarafları, etkileri belki daha sonra ortaya çıkacak şekilde, sarsmış olabilir. Belki İsrailliler ve Lübnanlılar (Hizbullah dahil) ve de onların arkasındaki güçler, gelinen bu noktada, artık "barışı kazanmak" zamanın geldiğini anlarlar ve o yönde adım atarlar... Tarih bazen savaştan tarafların kesin galip çıkmadıkları hallerde de, barış yolunun açılabileceğini gösteriyor. Gene 1973 Mısır-İsrail örneğine dönersek, o zaman bu barışın sağlanmasında uluslararası camianın ve özellikle ABD gibi aktörlerin aktif katkısı olmuştu. Bugün de böyle bir itici güce şiddetle ihtiyaç var. Bu kez, aktörler arasında etkin durumdaki bazı bölgesel ülkelerin de yer alması çok önemli.Bu ülkelerden biri de Suriye'dir. İlk bakışta garip görünebilir, ama Suriye'nin devreye girmesi, Lübnan'ın stabilizasyonu için olduğu kadar, bölgede barışın sağlanması için de gereklidir.Çatışmaların sona ermesinden sonra şimdi gerek İsrail'de, gerekse ABD'de bazı çevreler "Suriye'siz barış olmaz" görüşünden hareketle, Şam'ın da bu "dansa davet" edilmesini öneriyorlar.Bu önerilerden birinin sahibi, Clinton döneminin Ortadoğu özel temsilcisi Dennis Ross'tur. "Washington Post"taki yazısında Ross, BM'nin 1701 sayılı kararının ancak Suriye'nin devreye sokulmasıyla uygulanabileceğini belirtiyor ve Beşar yönetiminin olumlu ve tavır alması için, "motive edilmesi" (ekonomik yardımlarla, Golan Tepeleri'nin iadesiyle) gerektiğini savunuyor.İsrail'in liberal gazetesi "Haaretz"de çıkan bir yazıda da Suriye ile diyaloğun önemi belirtiliyor ve şöyle deniyor: "Eğer şimdiye kadar sadece biz bize konuşmayıp Filistinli, Lübnanlı ve Suriyeli liderlerle konuşsaydık, herhalde şimdi barış içinde yaşıyor olurduk"... Dansa davet... Önceki akşam Aya İrini'de "Doğu-Batı Divânı" Orkestrası'nın konserini dinlerken, bugünkü şartlarda bile, "barışı kazanmak" isteğinin -"çok yaygın" olmamakla beraber- "ne kadar güçlü" olduğunu hissettik.Ünlü İsrailli şef ve piyanist Daniel Barenboim'in yönetimindeki bu 7 yıllık orkestranın 110 mensubu İsrailli ve Arap dahil, 17 çeşitli ülkeden gelen "genç" sanatçılar... Bu sadece başarılı bir müzik topluluğu değil, aynı zamanda bir uzlaşma ve dayanışma platformu. Her gittiği yerde, karşılıklı anlayış ve barış mesajını veriyor."Bugünkü dünyada başkalarını tanımadan ve anlamadan yaşamak mümkün değil diyor" Barenboim... O ve ekibi, bunu "müziğin gücü" ile gerçekleştirmeye çalışıyor. Silahtan ve hatta diplomasiden daha etkili bir güç... skohen@milliyet.com.tr Müziğin gücü