Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye - Suriye krizi (5)
ANTALYA'da dün başlayan 9. "Uluslararası Güvenlik ve İşbirliği Konferansı"ndaki açılış konuşmasında, Türkiye Atlantik Konseyi Başkanı Haluk Bayülken'in şu sözleri anlamlı idi: "Bu yıl burada iki krizin gölgesinde toplanıyoruz: Kosova ve Suriye... Bu tür krizlerin halledilmesi için, duygusallıktan uzaklaşmak ve sabırlı olmak gerek. Sonunda sağduyunun hakim olanacağına inanıyoruz"...
Her yıl bu zamanlarda Antalya'da düzenlenen Atlantik Konseyi'nin toplantısında bu kez esas konu, 21. yüzyılda NATO'nun yapısı ve stratejisi ile ilgili. Bu amaçla NATO üyeleri dahil, toplam 44 ülkeden 250'den fazla diplomat, asker, stratejist, akademisyen ve politikacı bir araya gelmiş bulunuyor. Aralarında BM eski Genel Sekreteri Dr. Kurt Waldheim başta olmak üzere pek çok ünlü isimler var...
Açılış oturumunda Türkiye adına Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı Gen. Nezih Çakar, Savunma Bakanı İsmet Sezgin, TBMM Başkanı Hikmet Çetin, Genelkurmay İkinci Başkanı Gen. Hilmi Özkök konuşmalarında Türkiye'nin karşılaştığı terör sorununa ve Suriye ile ortaya çıkan krize değinmekten geri kalmadılar. Gen. Çakar, teröre destek veren Suriye gibi ülkelerin Türkiye'den artık dostluk beklememeleri uyarısında bulunurken, Savunma Bakanı Sezgin de teröre desteğini çekmesi istenen Suriye ile "diplomatik yolların kullanılarak makul bir sürede çözüme gidilmesinin esas olduğu" mesajını verdi...
* * *
DÜN de belirttiğimiz gibi, Ankara birkaç gün önceki havanın aksine bir "savaş psikozu" içinde değil. Başta yapılması gereken uyarılar - ve de askeri hazırlıklar - yapıldı. Ama ondan sonra da, diplomasiye yer verildi. Şu sırada Mısır, İran ve bazı Batılı ülkeler devrede. Öğrendiğimize göre AB'nin de bazı girişimleri var. Yani "kriz yönetimi" süreci devam ediyor.
Doğurusu bazı siyasilerin ve özellikle bazı TV kanallarının savaş çığırtkanlığı, bu işte gereksiz bir heyecan - ve dünyayı yanlış sinyaller - vermiş bulunuyor. Bu tür "sansasyon"un davaya hiçbir yararı olmadığı bilinmelidir...
Ankara'nın başta sert uyarılarla tansiyonu yükseltmesinin esas amacı, hemen Suriye ile bir savaş çıkartmak değil, Şam yönetimini eski politikasından vazgeçirecek ortamı hazırlamaktı. Bunda belirli bir başarı elde edilmiştir. Ancak bu üslubun dozajını da makul düzeyde tutmak ve şimdi diplomasiye çözüm bulma şansını vermek gerekiyor.
Suriye krizi ile Kosova bunalımı - tamamen farklı nedenlerden kaynaklanmakla beraber - bir bakımdan benzerlik gösteriyor: O da (dün Antalya'daki toplantıda belirtildiği gibi) gerekirse kuvvete başvurma kararlılığının caydırıcı ve uzlaştırıcı bir etki yaptığıdır. Miloseviç sonunda tehlikeyi görüp sağduyu gösterirse, NATO "vurmak"tan vazgeçecektir... Hafız Esat, Ankara'nın kararlılığını ciddi olarak dikkate alıp tavır değiştirirse, Türkiye'nin bir askeri operasyona girişmesine gerek kalmayacaktır...
* * *
TÜRKİYE'nin bu aşamada yapması gereken şey, bu caydırıcılık faktörünü kullanarak, "üçüncü taraflar"ın (veya arabulucuların yardımı ile) bir sonuç almaya çalışmaktır.
Asker, her olasılığa göre, planlarını hazırlamıştır. Sivil kesim, ne yazık ki, hazırlıklarını yapmakta geri kalmıştır.
Bu krizin nedenini ve Ankara'nın ne yapmaya çalıştığını dünyaya (özellikle Arap dünyasına ve Batılılara) iyi anlatmak lazım. Bu Dışişleri'nin olduğu kadar Meclis'in, partilerin, üniversitelerin, iş çevrelerinin, basının bir "bilgilendirme ve ikna etme" seferberliğine girişmesi ile gerçekleşebilir.
Şimdi yapılması gereken şey budur...




Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr