Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünyanın üç kıtasında geçen hafta gerçekleşen “kanlı cuma”, IŞİD kaynaklı terörün hiç sınır tanımadığını gözlerin önüne serdi.
IŞİD bu eylemleriyle dünyanın çeşitli yerlerine ulaşacak kapasitede olduğunu kanıtladığı gibi, hedeflerinin çok farklı olduğunu -ve böylece küresel bir tehdit oluşturduğunu da- göstermiş oldu.
Geçen cuma günkü hedeflerden biri Müslüman bir ülke olan Tunus’un Sus kentindeki yabancı turistlerdi. Diğer bir hedef gene Müslüman bir ülke olan Kuveyt’te, azınlıktaki Şiilere ait bir camiydi (hem de ramazanda). Nihayet üçüncü hedef de nüfusunun büyük kısmı Hıristiyan olan Fransa’da, Lyon kenti yakınlarındaki bir sanayi tesisiydi...
Saldırıları -ve kafa kesme gibi vahşetleri- daha çok Irak ve Suriye’de görülen IŞİD’in son zamanlarda eylemlerini giderek dünya çapında yayması artık herkes için bir kâbus oluyor. Bu korkunun bir nedeni de hangi ülkede, kimin saldırılara hedef olacağının kestirilememesidir.
Amaç ne?
IŞİD’in bu stratejiyi uygularken, benimsediği ideolojik bir inanç ve belirlediği bir amaç var tabii. Örgüt Asya’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada halifelik -ve kendi koyduğu adıyla bir İslam devleti- kurmak istiyor. IŞİD mensuplarının koyu dinci inançları, kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları (başta Şiiler) olduğu kadar, diğer dinlere mensup olanları (bu arada Hıristiyanları da) düşman olarak görüyor.
Kısa zamanda El Kaide gibi uluslararası bir harekete dönüşen IŞİD’in en önemli özelliklerinden biri de bir nevi “franchise” sistemiyle çalışmasıdır. Yani örgütün başında bir lider ve yönetici kadrosu var. Ama çeşitli ülkelerde kurulan örgütün “şube”leri, belirli bir özerklik içinde çalışıyorlar. Tabii IŞİD’in disiplini içinde...
İşte geçen cuma günkü eylemler de öyle bir sistemle gerçekleştirildi. Üç ülkede de saldırıları “yerel elemanlar” yürüttü.
Neden Tunus?
Örneğin Tunus’taki plaj katliamını gerçekleştiren kişi, 23 yaşında Tunuslu bir üniversiteli. Bundan önce Kuzey Afrika’da ve Avrupa’da benzer terör saldırılarına girişenler gibi, o da “cihatçı” olmayı ve bu uğurda “şehit” olmayı da göze almış.
IŞİD teröristlerinin çoğunun özgeçmişi, çeşitli yollardan yapılan propaganda ve telkinlerle bu yola girdiklerini gösteriyor.
Kuşkusuz bu gençleri bu yola iten siyasal, ekonomik ve sosyal koşullardan duyulan eziklik ve öfkenin payı var. Ama bu şartları öne sürerek, terörü ve hele IŞİD’in uyguladığı cinsten vahşeti haklı göstermek, büyük hata olur... Bu bakımdan hiçbir neden örneğin “kanlı cuma” günü Tunus’ta, Kuveyt’te ve Fransa’da yapılanları affettirmez.
Halk ne diyor?
Arap Baharı’nın beşiği olan Tunus, şimdiye kadar barış ve demokrasiyi yaşatabilen tek Arap ülkesidir. IŞİD ve onu destekleyen radikaller Tunus’un böyle bir model olmasını istemezler. Girişilen terör eylemleri bu ülkenin siyasal uzlaşmaya dayalı rejimini -ve de kırılgan ekonomisini- tehdit etmektedir.
Ama Tunus halkının son eylemden sonra gösterdiği tepki ve dayanışma teröre karşı anlamlı bir mesaj veriyor. Bu tür saldırılara karşı etkin enstrümanların az olduğu bir ortamda, halkın kararlılığını sergilemesi kimin neyi isteyip istemediğini gözlerin önüne seriyor.