Dikkatler esas olaydan çok, şahıslar üzerinde toplanırsa şaşmamalı... Esas olay, bugün New York'ta BM gökdeleninde başlayacak olan "Binyıl Zirvesi". Yani dünyanın dört bucağından gelen 150 cumhurbaşkanı veya başbakanın katılacağı "süper zirve"... Ve daha huzurlu, rahat ve müreffeh bir dünya, daha güçlü ve etkin bir Birleşmiş Milletler için bu liderlerin, alacağı kararlar. Ancak ilgi odağının zirveden çok, bu vesile ile bir araya gelen liderlerin bizzat kendilerinin olacağı kuşkusuz. Her ülkenin medyası öncelikle kendi devlet veya hükümet başkanının temaslarını ve demeçlerini ön plana alacak, diğer önemli ve "renkli" liderlerin yaptıklarını izleyecek. Bizim medya da Cumhurbaşkanı Sezer'in yapacağı ikili görüşmelerin yanı sıra, herhalde konuşturulabilirse iç politika ile ilgili sözlerini ve kaldığı oteldeki odasının fiyatından yediği yemeğin mönüsüne kadar çeşitli "ilginç" ayrıntıları bol bol işleyecek. Geçmişte önemli uluslararası toplantılar sırasında sergilenen bu geleneğin bu kez de sürdürüleceğini tahmin etmek zor değil! * * * ŞU sırada öylesine geniş ve görkemli bir zirvenin yapılmasının anlamı nedir? Bu gerçekten "insanlık yararına" önemli kararların alınacağı ciddi bir forum mu, yoksa gözleri kamaştıracak olan bir şov mu olacak? BM Genel Sekreteri Kofi Annan bunun tüm dünya halklarının yaşamını etkileyecek bir dönüm noktası olacağını umuyor. Bu nedenle MB'nin "21. Yüzyıldaki Rolü" adlı raporunun başına "Biz Halklar" sözcüklerini koymuş. Üç günlük toplantılarda tartışmaların ve imzalanması beklenen "Millenium Deklarasyonu"nun zeminini işte bu rapor oluşturacak. Rapor önümüzdeki yıllarda savaşın, yoksulluğun, açlığın, hastalığın, cehaletin ortadan kaldırılması, güvenliğin, huzurun kurulması, refahın yaygınlaşması, kısacası "daha iyi bir dünya"nın oluşması için ayrıntılı önerileri ve tavsiyeleri içeriyor. Rapor ayrıca bunu sağlayacak olan BM'nin nasıl bir yapısal değişikliğe uğraması, yani kendi bünyesinde ne gibi reformlar yapması gerektiğini de açıklıyor. * * * KUŞKUSUZ BM, Kofi Annan'ın raporundaki tavsiyeler doğrultusunda kendisini yeniler ve "21. yüzyıl misyonu"nu layıkı ile üstlenirse, dünya (yoksulluğun, hastalığın, cehaletin hakim olduğu "Üçüncü Dünya" dahil) daha "iyi yaşanabilir" bir yer olabilecektir. Böyle bir şey mümkün mü? Bunun için kolektif bir irade var mıdır? İşte asıl mesele budur. Bugün BM, Bosna'dan Rwanda'ya ve Etiyopya'ya kadar, çeşitli ülkelerde meydana gelen siyasal ve sosyal patlamaların ve felaketlerin üstesinden gelememekle suçlanıyorsa, esas neden, böyle bir iradenin eksikliğidir. Unutmamalı ki, BM, devletlerüstü bir camia değildir. Örgütün her savaşa, her anlaşmazlığa, her insancıl faciaya yetişmesi, her şeyden önce onu oluşturan ülkelerin isteğine ve kararlılığına bağlıdır. BM ancak böyle bir irade ile gereken enstrümanlara ve olanaklara sahip olabilir. Bir de tabii, bireysel olarak üye ülkelerin BM'nin alacağı kararlara uymak zorunluğunu duyması gerekir. * * * BİNYIL Zirvesi'nin esas amacı, bu yönde bir iradenin oluşmasını sağlamaktır. BM'nin tüm yetersizliğine ve zaman zaman içine düştüğü çaresizliğe rağmen, son yarım yüzyılda barışı korumaktan anlaşmazlıkların çözümüne ve sosyal, ekonomik yardımlaşmaya kadar, birçok alanlarda hatırı sayılır başarılar kazandığını unutmamalı. Şimdi dünya liderlerinin bu "süper zirve"nin sonunda imzalayacakları deklarasyon ile yeni bir taahhüde girmeleri bekleniyor. Bu dahi ileri bir adım sayılabilir.