Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Korkulan şey oldu: Suriye’deki kargaşadan ve çatışmalardan kaçanlar, Türkiye’ye sığınmaya başladı.
Son gelenler, sınıra yakın Cisr eşi Şuhur kasabasında, 120 polisin öldürülmesinden sonra, ordunun harekete geçeceği haberleri üzerine, selameti Türkiye’ye kaçmakta bulanlardır.
Aralarında olaylara karışan gençler olduğu kadar, çoluk çocuk da var...
Türkiye bunlara sınırı açmakla, bu kez de insani bir jest yaptı. Bu davranış tarzı Türkiye’nin geleneğinde var. Saddam döneminde katliam korkusundan kaçan dört yüz bine yakın Kürt kökenli Iraklıya da sınır kapılarının nasıl açıldığı ve bu insanların bir süre Türk topraklarında nasıl barındırıldığı hâlâ belleklerdedir.
Suriye’den öyle kitlesel bir kaçış -henüz- yok. Ama Türk makamları her ihtimale karşı hazır olduklarını belirtiyorlar.
Suriye’den ilticalar, Esad rejimine karşı halk ayaklanmasının sebep olduğu sorunlardan sadece bir tanesi.
“Aslında komşularla sıfır sorun” politikasının uygulandığı bir dönemde, Suriye ile “beklenmedik sorunlar” ortaya çıkmış durumda.
Tabii bu problemler, Türkiye’den değil, halk hareketi karşısında Esad rejiminin izlediği yanlış politikalardan kaynaklanıyor.

Öyle giderse...
Suriye’deki krizin başından itibaren Başbakan Erdoğan başta olmak üzere Türk liderleri, Başkan Beşar Esad’a halkın sesine kulak vermesini, şiddete başvurmamasını ve reform beklentilerini hızla karşılamasını tavsiye etmişlerdir. Oysa Esad öyle davranmamış veya -çevresindekilerin ters tutumları yüzünden- davranamamıştır.
Sonuçta olaylar, ülke çapında yayılan bir iç savaşa doğru tırmanmıştır.
Türkiye’ye son ilticalar, durumun ne kadar kritik bir noktaya geldiğini gösteriyor. Ankara bu noktada dahi Esad’ın inisiyatifi ele alıp şiddet yerine uzlaşma yolunu seçmesini ve halkı tatmin edecek değişimi hayata geçirmesini bekliyor.
Diğer bir deyişle Türkiye, bu krizin “Esad’ın yönetiminde” çözümlenmesi arzusunu -ve de umudunu- taşıyor. Başbakan bu umutla, daha önce Hüsnü Mübarek’e ve Muammer Kaddafi’ye seslendiği gibi Esad’a da “çekil” demiyor. Ona “halka ateş etme, muhaliflerle uzlaş” mesajını veriyor.
Türkiye’nin böyle bir tavır almasının nedenleri açık: Suriye’de çatışmalar sürerse ve de bir iktidar boşluğu olursa, ciddi bölünmeler ve istikrarsızlık olacaktır. Böyle bir siyasi çalkantı Türkiye için de arzu edilmeyen sonuçlar yaratabilir...
Türk diplomasisi olayın Türkiye için taşıdığı tehlikeleri de düşünerek temkinli ve yatıştırıcı bir tavır sergilemektedir. Bu nedenle Başbakan Erdoğan, sivil halka ateş edilmesine ve masum insanların öldürülmesine veya işkenceye tabi tutulmasına rağmen sert çıkışlar yapmak yerine, Esad’a bir nevi “ağabey nasihati” vermeyi ve “bekle-gör” pozisyonunu sürdürmeyi tercih ediyor.

Sonuç ne?
Şimdiye kadar izlenen bu politikanın fazla bir sonuç vermediği ortada.
Başkan Esad’ın Türkiye’ye ve özellikle Erdoğan’a sevgi ve saygısı olduğu biliniyor. Ama sebepleri ne olursa olsun, Ankara’nın dostça ve iyi niyette yaptığı tavsiyelere, çağrılara uymuyor ya da uyamıyor.
Bu da, Türkiye’nin komşusu üzerindeki nüfuzu konusunda soru işaretleri yaratıyor doğrusu... Tıpkı “komşularla sıfır sorun” tezinin pratikteki işleyişi konusunda olduğu gibi...