Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Şam’a gidip Başkan Beşar Esad ile görüştüğü zaman, Türkiye gibi uluslararası topluluk da, Suriye liderine şiddet politikasından vazgeçmesi için son bir şans tanımıştı.
Açıkçası ABD başta olmak üzere pek çok ülke, Türkiye’nin ısrarı ile Esad yönetimine bir süre vermeye razı olmuştu. Hatta Başkan Obama’nın dahi, Başbakan Erdoğan’ın hatırı için, o günlerde planladığı bazı adımları atmaktan çekindiği ve 15 gün gibi bir süre beklemeyi kabul ettiği söylenmişti...
Davutoğlu’nun ziyaretinden sonraki 2 gün içinde Şam’dan gelen sinyaller umut yaratmıştı. Suriye ordusu Hama’dan çekilmiş, bu kenti Türk büyükelçisinin ziyaretine ve hatta yabancı gazetecilere açmıştı.
Ama bu umut havası fazla sürmedi. Bu kez Esad yönetimi, eskisinden daha gaddar hareketlerde bulundu.
Hafta sonundan itibaren Lazkiye limanının sadece karadan değil, denizden de bombardımana tabi tutulması, Türkiye dahil bütün dünyayı şoke etti.
Peki, Esad’ın Davutoğlu’na artık kan dökmeyeceğine dair verdiği söz ne oldu?
Bunda bir yanlış anlama söz konusu olmadığına göre, demek ki Suriye diktatörü kendisine bir şans tanıyan (ve bu arada diğer ülkeleri de beklemeleri için ikna eden) Türk hükümetini de oyalamış, daha açıkçası aldatmış...
Ankara ne yapacak?
Bu hayal kırıklığı içinde Dışişleri Bakanı “artık konuşacak bir şey kalmadı” demek zorunda kaldı.
Dün görüştüğümüz bir yetkilinin deyişiyle “bu Suriye’ye verilen sürenin bittiği” anlamına geliyor.
Artık Erdoğan veya Davutoğlu, Esad veya Muallim’i (Dışişleri Bakanı’nı) aramayacak. Yani diyalog kesilmiş durumda.
Şimdi hükümet bundan sonra atacağı adımları değerlendirirken, çeşitli dünya liderleriyle de istişarelerde bulunuyor.
Gelinen noktada Erdoğan hükümetinin -özellikle son günlerde sergilediği kesin ve sert tutumdan sonra- hareketsiz kalması düşünülemez.
Türkiye’nin Esad rejimi üzerindeki baskıları arttırmak amacıyla ilk aşamada atacağı adımların, uluslararası topluluk ile eşzamanlı olarak, daha çok siyasi ve ekonomik alanda olması bekleniyor.
Önümüzdeki günlerde bu yönde bir hareketlilik göreceğiz. Velev ki Esad yönetimi “derhal, şartsız olarak tüm askeri operasyonlarını durdursun” ki, buna da açıkçası kimse ihtimal vermiyor...
Araplar nasıl görüyor?
Türkiye’nin bundan sonra ne yapacağını merakla bekleyenler sadece Batılılar değil. Arap ülkeleri de onların arasında.
Arap dünyasının bu krizde nasıl bir tavır aldığını ve Türk diplomasisinin girişimlerine nasıl baktığını dün İstanbul’da görüştüğümüz deneyimli bir Kuveytli uzmana sorduk.
Arap âlemindeki araştırmaları ile tanınan Kuveyt’teki stratejik incelemeler merkezi başkanı Sami Alfaraj’a göre, Suudi Arabistan başta olmak üzere, Körfez ülkelerinin, Esad’a karşı net bir tavır alması çok önemli. Ürdün ve Mısır’ın da aynı safta olduğunu hatırlatan Alfaraj bölgede sadece İran’ın Şam’daki dikta rejimini desteklediğini belirterek bunun da Arap ve özellikle Körfez ülkeleri için büyük bir rahatsızlık ve endişe kaynağı olduğunu söyledi.
Alfaraj Suriye’nin geleceğinin Esad’ın önümüzdeki günlerde alacağı tavra bağlı olduğu görüşünde. “Onun güvendiği iki güç var: Biri ordusu, diğeri İran. Kendine sadık komutanlar arasında bir bölünme olasılığı zayıf... İran ise hâlâ Esad’dan yana; çünkü Suriye Tahran’ın bölgedeki en önemli müttefiki. Onu kaybederse Ortadoğu politikası büyük darbe yemiş olur... İşin doğrusu Esad’ın çekilmeye, İran’ın da Şam’a desteğine son vermeye ikna edilmesidir...”
Bir mucize beklemek gibi bir şey bu...