Şam’da arada bir patlayan bombalara rağmen, hayat normal. İnsanlar işlerine gidip geliyor. Alışveriş merkezleri hareketli. Gece lokantalar, kafeler dolu...
Son günlerde Suriye’ye giden bazı Türk gazetecilerinin TV ekranlarına yansıttığı tablo bu.
Ülkenin kuzeyinde, Humus, İdlib gibi kentlerde ise durum farklı. Orada şiddet devam ediyor, bombalar patlıyor, binalar yıkılıyor, insanlar ölüyor...
Ateşkesin ilanından bir ay geçtiği halde, gerçekte ateş kesilmiş değil. BM gözlemcileri bu şartlarda görevlerini doğru dürüst yapamıyor.
Hani taraflar Kofi Annan’ın sunduğu barış planını kabul etmişti? Planın diğer 5 maddesi bir yana, esas maddesi olan ateşkes bile hayata geçirilemiyor.
Durum sakinleşeceğine, aksine şimdi ortaya çıkan yeni unsurlarla, daha da vahimleşiyor. Geçen perşembe Şam’da 55 kişinin ölmesine, 400 kişinin yaralanmasına neden olan büyük patlamaya, şimdiye kadar pek duyulmayan “El Nusrah Cephesi” adlı bir örgüt sahip çıktı. “El Kaide” ile bağlantılı olan bu çete yayınlandığı bildiride, Esad yönetiminin Sünnileri katlettiği ve Alevilerin de bundan sorumlu tutulacağını öne sürmek suretiyle, çatışmalara mezhepsel bir boyut da getirmiş oldu...
* * *
Muhalif siyasi gruplar ve silahlı direnişçiler, bu örgütün eylemini kınadılar ve bunun Esad’ın ekmeğine yağ süreceğini belirttiler. Şimdi Esad yanlıları, rejim karşıtlarını “terörist” olarak nitelendirmek için yeni bir bahane buluyorlar.
Gerçek şu ki, Suriye’de 14 ay önce başlayan sokak hareketi giderek bir iç savaşa doğru tırmanıyor. Şam ve Halep’teki nisbi sükznet, tablonun sadece bir yüzü. Öbür yüzünde çatışma, kan ve yıkım var.
Ateşkesin hayata geçirilmemesinin de iki ayrı yüzü var. Esad, rejime karşı çıkanları ortadan kaldırmak veya saf dışı etmek için kaba kuvvet kullanmaya kararlı. Buna karşılık silahlı direnişçiler de eylemlerini sürdürmekten vazgeçmek niyetinde değil. Bu kısır döngüde kimin kimi tahrik ettiğini tespit etmek zor.
İki taraf da kendi güçlerine ve dışarıdan gördükleri desteğe güvendikçe, bu durum maalesef böyle daha devam eder...