Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Şam’da arada bir patlayan bombalara rağmen, hayat normal. İnsanlar işlerine gidip geliyor. Alışveriş merkezleri hareketli. Gece lokantalar, kafeler dolu...

Son günlerde Suriye’ye giden bazı Türk gazetecilerinin TV ekranlarına yansıttığı tablo bu.

Ülkenin kuzeyinde, Humus, İdlib gibi kentlerde ise durum farklı. Orada şiddet devam ediyor, bombalar patlıyor, binalar yıkılıyor, insanlar ölüyor...

Ateşkesin ilanından bir ay geçtiği halde, gerçekte ateş kesilmiş değil. BM gözlemcileri bu şartlarda görevlerini doğru dürüst yapamıyor.

Haberin Devamı

Hani taraflar Kofi Annan’ın sunduğu barış planını kabul etmişti? Planın diğer 5 maddesi bir yana, esas maddesi olan ateşkes bile hayata geçirilemiyor.

Durum sakinleşeceğine, aksine şimdi ortaya çıkan yeni unsurlarla, daha da vahimleşiyor. Geçen perşembe Şam’da 55 kişinin ölmesine, 400 kişinin yaralanmasına neden olan büyük patlamaya, şimdiye kadar pek duyulmayan “El Nusrah Cephesi” adlı bir örgüt sahip çıktı. “El Kaide” ile bağlantılı olan bu çete yayınlandığı bildiride, Esad yönetiminin Sünnileri katlettiği ve Alevilerin de bundan sorumlu tutulacağını öne sürmek suretiyle, çatışmalara mezhepsel bir boyut da getirmiş oldu...

* * *

Muhalif siyasi gruplar ve silahlı direnişçiler, bu örgütün eylemini kınadılar ve bunun Esad’ın ekmeğine yağ süreceğini belirttiler. Şimdi Esad yanlıları, rejim karşıtlarını “terörist” olarak nitelendirmek için yeni bir bahane buluyorlar.

Gerçek şu ki, Suriye’de 14 ay önce başlayan sokak hareketi giderek bir iç savaşa doğru tırmanıyor. Şam ve Halep’teki nisbi sükznet, tablonun sadece bir yüzü. Öbür yüzünde çatışma, kan ve yıkım var.

Ateşkesin hayata geçirilmemesinin de iki ayrı yüzü var. Esad, rejime karşı çıkanları ortadan kaldırmak veya saf dışı etmek için kaba kuvvet kullanmaya kararlı. Buna karşılık silahlı direnişçiler de eylemlerini sürdürmekten vazgeçmek niyetinde değil. Bu kısır döngüde kimin kimi tahrik ettiğini tespit etmek zor.

İki taraf da kendi güçlerine ve dışarıdan gördükleri desteğe güvendikçe, bu durum maalesef böyle daha devam eder...




Fransa’ya zeytin dalı

Sarkozy’nin gitmesi ve Hollande’ın gelmesi, Türkiye’de Fransa ile ilişkilerin geleceği hakkında bir rahatlama, hatta bazı çevrelerde yeni umutlar yarattı.
Ankara bu iktidar değişikliğini Paris’e bir zeytin dalı uzatmak için bir fırsat olarak kullanmakta gecikmedi. Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan Hollande’ı tebrik ederken, ilişkilerin düzelmesi ile ilgili beklentilerini de dile getirdiler.
Yeni Fransız liderinin cevabında Türkiye’ye verdiği önemi belirtmesi, Ankara’nın yaptığı jestin karşılıksız kalmayacağı izlenimini yarattı.
Ancak Fransa’yla ikili ilişkileri geren konularda kısa vadede tutum değişikliği beklemek için zaman henüz çok erken. Hollande’ın öncelikler listesinde başka konular var. Önümüzdeki ay parlamento seçimlerini kazanmak bunun başında geliyor. Diğer öncelikli konular, Avrupa’daki ekonomik kriz, Almanya ile işbirliğinin geleceği gibi sorunları kapsıyor.
* * *
Türk-Fransız ilişkilerinde Sarkozy dönemindeki en ciddi iki sorun, Ermeni soykırımı ve Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili uyuşmazlıklardı. Siyasi çevreler birinci konuda şimdilik bir tavır değişikliği beklemiyor. Ancak AB konusunda Fransa’nın Türkiye-AB üyelik müzakerelerinde 5 fasıl üzerinde koyduğu engeli kaldırabileceğini düşünenler var.
Ne var ki, 1 Temmuz’dan itibaren Kıbrıs Rum başkanlığı nedeniyle müzakere süreci zaten tıkanacak. Eğer Fransa bloke ettiği fasıllar üzerinde bir jest yapacaksa, bunu bir an önce -şimdiki Danimarka başkanlığında- yapması gerek.
Bizce böyle bir beklenti de fazla aceleci olur...