Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun dün Şam’da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yaptığı görüşme, son günlerde bu ülkeye karşı yoğunlaşan uluslararası kampanyanın önemli bir halkasını oluşturuyor.
Türkiye son diplomatik girişimini gerçekleştirirken, daha birçok ülkenin ve örgütün Esad rejimine karşı sert çıkışlar yapması, bir rastlantı değil.
Suriye’deki kanlı olayların katliam boyutlarını alması şimdiye kadar temkinli veya suskun davranan ülkeleri dahi seslerini yükseltmeye sevk etti.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah ilk kez Suriye’deki olayları kınadı ve Başkan Esad’ı şiddete son vermeye çağırdı. Suudi Arabistan gibi, diğer iki Körfez ülkesi, Bahreyn ve Kuveyt de Şam’daki büyükelçilerini geri çekti.
Bu arada Arap Birliği ve Körfez işbirliği örgütü de Esad yönetimini kınayan açıklamalar yaptılar. Mısır’daki El Azhar camiinin baş imamı da Şam’a karşı tavır aldı.
Arap dünyasının ilk defa Esad yönetimine karşı adeta bir koro halinde sesini yükseltmesi, önemli bir gelişme. Gerçi bu ülkelerin bir kısmı da otoriter krallar veya liderler tarafından yönetiliyor. Bahreyn’de de halk ayaklanması kaba kuvvetle bastırıldı. Hem de Suudi Arabistan’ın askeri katkısıyla... Bu da Arap coğrafyasındaki çelişkilerden biri...
Ancak şu da bir gerçek ki Suriye etrafındaki kıskaç daralıyor ve Esad rejimi giderek izole oluyor.

“Çekil” diyen yok
Türkiye dahil, Suriye’ye karşı baskılarını arttıran ülkelerin tutumlarının dikkat çekici yanı, Başkan Esad’ın hâlâ muhatap sayılması ve değişim umutlarının ona bağlanmasıdır.
Yani ne Batı’dan ne Doğu’dan, hiçbir ülkeden şimdiye kadar -daha önce Hüsnü Mübarek ve Muammer Kaddafi için yapıldığı gibi- “çekil git” çağrısı gelmedi. Bu çağrı Mısır’da kısa zamanda beklenen sonucu verdi. Libya’da ise süreç henüz noktalanmadı...
Oysa Suriye’deki olaylar örneğin Mısır’dakinden daha trajik boyutta. Ama uluslararası camia, bu ülkede dönüşümün, rejim değişikliği olmadan gerçekleşmesi arzusunu ve umudunu hâlâ koruyor.
Bunun başlıca nedeni Suriye’nin siyasal yapısının ve rejiminin gücünün diğer Arap ülkelerinden farklı olmasıdır. Açıkçası Beşar Esad “çekil” sözünü dinleyecek biri değil. Kendisi ordusuna, Baas partisine, istihbarat teşkilatına ve ayrıca İran’ın desteğine güveniyor.
Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı, kimse şimdilik Beşar Esad’dan çekilmesini açıkça istemiyor. Bunun yerine kendisine ordusunu kentlerden çekmesi ve halka ateş açılmasına son vermesi tavsiye ediliyor. Arap ülkelerinden (örneğin Kral Abdullah’tan) gelen talep bu kadar. Batılı ülkeler -ve tabii Türkiye- buna ilaveten Esad’ın hızla demokratik reformları hayata geçirmesi, muhalefetle uzlaşması ve serbest seçimlere gitmesi çağrısında bulunuyor.

Esad’la mı, Esad’sız mı?
Bu değişim ve dönüşüm, Esad’la mı, yoksa Esad’sız mı gerçekleşecek?
Bu aşamada -rejimin devrilmesi olasılığı zayıf olduğuna göre- Esad’ı politikasını değiştirmeye zorlamak seçeneği daha çok tercih ediliyor.
Bu nasıl olacak? Gene bu aşamada başvurulacak yöntem, Şam’ı siyasi baskı altında tutmak ve yönetimi muhaliflerle uzlaşmaya zorlamaktır.
Bölgeden ve Batı’dan gelen işaretler de, Suriye’ye karşı bir ‘’baskı koalisyonu’’nun oluşmakta olduğunu gösteriyor.
Bu, Esad’ı yola getirmeye yetecek mi? Yetse herkes için iyi olur. Aksi halde başka opsiyonlar gündeme gelebilir: Boykotlar, ekonomik yaptırımlar gibi. (Askeri opsiyonu herhalde düşünen yoktur.) Umarız iş bu raddeye gelmez.