Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başta böyle bir “sorun” çıkacağı tahmin edilmemişti.
Esad rejiminin baskılarına dayanamayan ve kendilerini bir iç savaşın içinde bulan Suriyeliler, sığınacak bir yer aradıklarında, Türkiye onlara kapılarını açtı.
Hükümet “misafir” diye adlandırdığı bu mültecileri rahat ettirmek için gereken tüm tedbirleri aldı. Sınıra yakın illerde kurulan kampların yüksek standartları medya aracılığı ile dünyaya yansıtıldı, bu da dışarıda takdir gördü. Ancak bu aynı zamanda Suriye’de artık kalmak istemeyenler veya evlerini terk etmek zorunda kalanlar için “özendirici” bir rol oynadı.
Suriyelilerin göç hareketinin başında kimse bunun hızla yüz binleri, hatta milyonları bulacağını beklemiyordu. Ne var ki Suriye’deki iç olaylar Ankara’da tahmin edildiği gibi gelişmedi, direniş hareketi başarılı olmadı, Esad devrilmedi, üstelik Türk sınırına yakın bölgeler bir takım militan örgütlerin eline geçti. Bu kez yalnız Şam’daki rejimden değil, militan gruplardan da kaçan yüz binlerce Suriyeli, Ankara’nın izlediği “açık kapı” politikasından yararlanarak Türkiye’ye sığındılar.

“Tampon bölge” olsaydı...
O günlerde büyük sayıdaki Suriyelileri barındırmak için “sınırın öbür yanında”, yani kuzey Suriye’de bir “tampon bölge” veya “güvenlik şeridi” kurma fikri tartışılıyordu. Eğer bu fikir hayata geçirilseydi, Suriyeli mültecilerin çoğu Türk sınırları içinde değil, doğrudan Suriye topraklarında barındırılacaktı.
Suriye’den kaçanlar kolaylıkla Türkiye’ye geçebildiler. Bir kısmı kamplara yerleştiler, bir kısmı da çeşitli kentlere akın ettiler...
Bugün varılan noktada Türkiye’de 1.3 milyon Suriyeli mülteci var. Bunların 220 bini, 10 ilde kurulan 22 kampta yaşıyor. Diğerleri ise sadece güneydeki illerde değil, İstanbul dahil büyük kentlerdeler.
Resmi rakamlara göre mültecilerin Türkiye’ye maliyeti 3.5 milyar doları buluyor. Artık bunlara geçici “misafir” demek de mümkün değil; çünkü -Suriye’deki durum dikkate alınırsa- onların tekrar eski evlerine dönmeleri söz konusu değil. Yani bunların büyük bir kısmı kalıcı. Dolayısıyla Türkiye şimdi böyle bir “sorun” ile karşı karşıya...

Ağır fatura
Sorunun birçok yönü var.
Son zamanlarda özellikle güney bölgesinde Türklerle Suriyeliler arasında kavgalara, çatışmalara ve gerginliklere ilişkin haberler sık sık geliyor. Bunun nedenlerinden biri de ucuza çalışmaya razı olan Suriyelilerin iş düzenini bozmuş olması. Diğer nedenler de gasp, hırsızlık, dilencilik, şiddet gibi suçlar. Sonuçta karşılıklı düşmanlık ve nefret gibi bir toplumsal ajitasyon kaynağı oluşuyor.
Hükümet şimdi bu sorunu ciddi olarak ele alıp uzun vadeli programlar belirlemek zorunda. Temelde bunların gelip geçen “misafir” mi sayılacağına, yoksa Türk ulusuna “entegre” mi edileceğine karar vermek gerek. Her iki halde de zorluklar olacak tabii.
Suriye krizinin Türkiye’ye ağır faturalarından biri de bu.