Türkiye'nin Kafkasya politikasında bazı yanlışlıkların olduğu, şimdi daha açık ortaya çıkıyor.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in Fransa gezisi öncesi sarf ettiği bazı sözler, bunun ardından Paris'te Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve dün de Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan ile yaptığı görüşmeler, yapılan bir dizi değerlendirme hatasını gözlerin önüne serdi.
Bunlardan biri, Aliyev'in Fransa'nın Ermeni soykırımı ile ilgili kararına değinen demecine özellikle basında gösterilen reaksiyondur. Azeri lider bu karara tepkisini defalarca gösterdiğini, sonuna kadar Türkiye'nin yanında olacağını ve konuyu Chirac ile görüşeceğini belirttikten sonra, "ancak Bakü'de gösteri ve bayrak yakmakla hiçbir şey sağlanamaz... Papa'dan daha Katolik olmak mümkün değil" diyor.
Bunu Azerbaycan'ın Türkiye'ye sırt çevirmesi veya yardımcı olmak istememesi gibi yorumlamak, haksızlık olur. Aliyev bağımsız, fakat Türkiye'ye çok yakın bir ülkenin pragmatik lideri olarak konuşuyor. Bu sözlerinin onun yakınlığı ve desteği hakkında kuşku (ve hele şaşkınlık) yaratmaması gerek. Nitekim Paris'te Chirac ile görüşünce, ona kendi düşüncesini ve Türkiye'nin görüşlerini aktardı, Fransa'nın tutumunu eleştirdi. Başbakan Ecevit'e göre Ankara kendisinden böyle bir şey yapmasını da istemiş değil. Buna rağmen bunları yaptı...
* * *
DİĞER bir değerlendirme hatası da şu: Deniyor ki, Aliyev, Chirac ile görüşmede Karabağ sorununa daha çok ağırlık vermiş. Tabii ki verecek. Bu, Azerbaycan'ın bir numaralı ulusal davası. Fransa, Bakü ile Erivan arasında arabuluculuk yapan grubun asbaşkanı. Aliyev'in Chirac ile daha önceden düzenlenen randevusunun esas konusu da bu idi zaten. Daha da önemlisi Fransa, Koçaryan'ın Aliyev ile aynı zamanda Paris'te bulunması dolayısı ile, bir Azeri - Ermeni zirvesine ev sahipliği yapmak fırsatını buldu. Aliyev'in, her şeye rağmen, Koçaryan ile bir diyaloğu var. Hatta şimdi kendisini Bakü'ye davet de ediyor.
İşte bu bize Türkiye'nin bölge politikasındaki diğer bir yanlışını hatırlatıyor. Türkiye'nin Ermenistan ile böyle direkt bir diyaloğu yok. Erivan ile diplomatik ilişkilerin kurulmamasının en önemli gerekçesi de, Ermenistan'ın hala Azeri topraklarının bir kısmını işgal etmesi ve Karabağ sorununda esnek davranmaması...
Ankara öteden beri, Ermenistan ile temas kurması halinde bunun Azerbaycan'ı darıltacağından korkar. Oysa Ankara ile Erivan arasındaki diyalog, sadece Türkiye'nin (Ermeni soykırımı iddiaları dahil) "ikili sorunları" halletmesine değil, aynı zamanda Karabağ ve Ermeni işgali gibi "bölgesel meselelerde" daha etkin olmasına yardımcı olur. Türkiye, Kafkasya'da bölgesel bir güç olarak rolünü asıl bu şekilde oynayabilir. Türk diplomasisinin Aliyev'i böyle bir stratejinin yararları üzerinde ikna etmesi ise herhalde zor olmamalı.
Ne garip: Türkiye, Azerbaycan'ın lehinde Erivan'ı ve diğer ülkeleri de muhatap alarak bir arabuluculuk yapabilirdi. Şimdi Aliyev'in Ermeni soykırımı meselesinde Türkiye'nin lehinde, Fransa nezdinde girişimde bulunduğunu görüyoruz!
* * *
FRANSA'nın kararı üzerine düzenlenen Eylem Planı'nda Ermenistan'a karşı da bazı önlemlerin bulunduğu anlaşılıyor. Bu bağlamda Ankara'da yapılan beyanlarda, bu kararın Kafkasya'da istikrar ve güvenliği bozacağı gibi ifadeler de kullanılıyor. Bu ise dışarıda Türkiye'nin bölgede bir "gerilim politikası" izleyeceği şeklinde algılanıyor. Yanlış da olsa bu beyanların yarattığı izlenim bu.
Eğer Ankara'da düşünüldüğü gibi Ermeni soykırımı iddiası ile açılan dünya çapındaki kampanyanın merkezi Erivan ise, onu bu tutumundan caydıracak yeni yaklaşımlara ve girişimlere ihtiyaç vardır...