HEMEN hemen bütün ülkeler şimdi terörizmle mücadele edilmesinin gereği üzerinde hemfikir. ABD'deki terörist saldırısının ilk sonucu, bu konuda oluşan uluslararası konsensüs. İlk kez Batılısı, Doğulusu, Kuzeylisi, Güneylisi ile dünyanın çeşitli ülkeleri, öylesine "geniş bir koalisyon" meydana getiriyorlar.
Ancak bu "ilke mutabakatı", terörle savaşın nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda herkesin aynı görüşte olduğu ve ABD'ye beyan edilen desteğin de bir "açık çek" niteliğini taşıdığı anlamına gelmez. Nitekim her geçen gün farklı fikirlerin ortaya atıldığı görülüyor.
Bu görüş ayrılıkları iki noktada toplanıyor: Birincisi yöntem ile ilgili. İkincisi ise sorunun özünü içeriyor.
İki konuda da beliren anlaşmazlıklar hızla giderilemediği takdirde, "teröre karşı savaş" ile ilgili hep bir ağızdan söylenenler lafta kalabilir ve pratikte beklenen sonuç da alınmayabilir...
* * *
BUGÜNLERDE gerçekleşmesi beklenen "Amerikan askeri müdahalesi", terörizme karşı savaş yöntemleri üzerinde şimdiden hararetli tartışmalara yol açıyor. Afganistan'ı vurmak neye yarar? Bin Ladin'in geçen haftaki eylemin sorumlusu olduğu kanıtlanmadan onu hedef alan bir operasyona girişmek doğru mu? Böyle bir harekat başarılı olabilir mi? Bu tür müdahaleler misillemelere yol açmaz mı?
Bu ve buna benzer sorular, ABD'nin girişmeye kararlı göründüğü askeri operasyonu (veya operasyonlar) hakkında bazı çevrelerde duyulan kuşku ve kaygıları yansıtıyor.
Peki, uluslararası camia, bu tür terör eylemleri ile karşılaştığında nasıl hareket etmeli? Hareketsiz kalamayacağına göre, vereceği karşılık - ister "cezalandırıcı", ister "caydırıcı" nitelikte olsun - nasıl olmalı?
ABD'nin görüşmeyi planladığı müdahale üzerinde tereddüt ve endişe beyan edenlerin bu konuda "ne yapılmaması" kadar "ne yapılması" gerektiği üzerinde alternatif fikirler ve öneriler ortaya atması gerekir. Uluslararası terörizm ile mücadelenin esasları, ülkelerin bireysel olarak karşılaştığı terör eylemlerine karşı aldıkları önlemlerin esaslarından farklı olamaz. Aksi halde, bu tür eylemleri önlemek imkansızlaşır...
* * *
ŞU sırada terörle mücadele konusunda duyulan ikinci argüman, bu eylemlerin nedenlerini esas alıyor. Bu görüşe göre, uluslararası terörizmin temelinde, çeşitli siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlar yatıyor. Tıpkı bireysel olarak, ülkelerin içinde "patlayan" sorunlar gibi...
Dünyada, ekonomik ve sosyal sıkıntılar ve dengesizlikler, zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurum, ABD gibi ülkelerin kendi politikalarını, emellerini, şartlarını, hatta kültürlerini "küreselleşme" çerçevesinde empoze etmelerinden duyulan öfke ve de nefret, birtakım insanları şiddete başvurmaya itiyor. Bu görüşe göre, ABD'ye karşı girişilen vahşi eylemin temelinde bütün bu nedenler var. Artı, birçok ülkede, kütlelerin örneğin Filistin, Keşmir, vs. gibi meselelerde ABD'nin aldığı tavırdan ötürü, duyduğu derin infial...
Ortadoğu uzmanı Robert Fisk, "Independent" gazetesindeki inceleme yazısında şu sonucu çıkarıyor: Uluslararası camia eğer terörizmin kökünü kurutmak istiyorsa, polisiye önlemleri değil, bu sorunların çözümünü düşünmelidir. Yani bir an önce yukarıda saydığımız problemleri halletmelidir...
* * *
BU argümanda gerçek ve doğruluk payı var kuşkusuz. Ancak bu tür sorunların çözümünün çok güç olduğu ve uzun zaman alacağı da hesaba katılmalıdır.
Yani yeryüzünde fakirlik, sefalet, ekonomik ve sosyal dengesizlikler, Filistin, Keşmir, vs. gibi anlaşmazlıklar herhalde daha yıllarca dünyanın gündeminde kalacaktır. Bu zaman zarfında terör eylemlerinin bu yüzden gerçekleşmiş olması, şiddet için haklı bir gerekçe mi sayılacak? Bunlara karşı seyirci mi kalınacak?
Kuşkusuz ülkelerin olduğu gibi, uluslararası camianın da, terör belasından kurtulması için uzun vadede, çözüm bekleyen anlaşmazlıklara ve sorunlara, şimdi daha ciddi biçimde eğilmesi gerekir. Ama kısa vadede, ABD'dekine benzer uluslararası terör eylemleri karşısında - uluslararası işbirliği ile - gereken karşılığı vermek de şart. Diğer bir deyişle, terörle savaşın yolu, iki şeritlidir ve doğrusu ikisini birden kullanmaktır.