Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


GÖNÜL arzu ederdi ki, 11 Eylül faciasını izleyen günlerde, pek çok yabancı ülke lideri gibi, Türk devlet büyüklerinden biri de, Washington'a gidip Başkan Bush'a ve diğer ABD yetkililerine Türkiye'nin sempatisini, desteğini ve düşüncelerini aktarsın...
Bunu kimler yapmadı ki?.. Fransa'dan Endonezya'ya, İngiltere'den Rusya'ya, Almanya'dan Suudi Arabistan'a kadar, birçok ülkenin başkanları, başbakanları veya Dışişleri bakanları Washington'a akın etti. Dünya bu liderlerin Başkan Bush ile görüşmelerinin ışığında, kendi ülkelerinin terörle savaş konusundaki tutumlarını da öğrenmiş oldu.
Uzun süreceği belli olan bu savaşın ilk raundunda, Türkiye'nin bu Washington tablosunda görünmemesi, bizce bir kayıp. Gerçekten gözler bu çerçeve içinde Ecevit'i veya Yılmaz'ı ya da Cem'i aradı. Herhalde böyle bir "halkla ilişkiler" egzersizi sayesinde, Ankara'nın bu çok önemli ve hassas aşamada, sesi çok daha iyi duyulacaktır...
* * *
ANKARA'da resmi ağızlar, "biz çeşitli açıklamalar ve demeçler yolu ile tavrımızı duyurduk" diyor. Doğru, ama bunu birinci derecede ilgili çevreler dışında bilen, pek az.
Oysa gerçekten Türkiye'nin ABD'ye ve bütün dünyaya verdiği önemli mesajlar var. Her şeyden önce Türkiye bu meselede istisnai sayılabilecek bir konumda: Müslüman, fakat laik bir ülke... Terörle mücadelede çeyrek yüzyıllık bir deneyime sahip... Günün konusu olan şiddetin odak noktalarının bulunduğu bir coğrafyada yer alıyor...
Bu nitelikler Türkiye'ye ABD'de, AB'de, NATO'da, BM'de vs. "en başta dinlenmesi gereken ülke" avantajını veriyor. Bütün mesele, Ankara'daki yöneticilerin bu avantajı iyi kullanabilmesidir.
Gene resmi ağızlara göre, 11 Eylül dramından sonra, hükümet ve diğer ilgili makamlar boş durmadı; ABD'ye destek beyanı dışında NATO gibi kurumlarda faal bir rol aldı; ayrıca terörizmle mücadele alanında pratik öneriler ortaya koydu; kendi güvenliği açısından da çeşitli alternatifli senaryolar üzerinde çalıştı...
Yani, üst düzey bir yetkilinin deyişi ile Ankara'nın çekingen veya pasif davrandığı, yeni stratejiler oluşturmadığı, doğru değil. "Aktif görünmek için, aceleci veya maceracı davranmaya hiç gerek yok. Bu maraton uzun süreceğine göre, nefesimizi daha baştan boşuna harcamamak ve her adımı dikkatle atmak zorundayız."
* * *
TÜRK yetkilileri, Başkan Bush'a yazılması düşünülen, sonra ertelenen mektup meselesini de bu çerçeve içinde değerlendiriyorlar. Dedikleri şu: "ABD'nin ne yapacağı, kimden ne istediği netleşsin; biz ona göre tavır alıp bunu Washington'a bildireceğiz"...
Türkiye'nin bundan sonra, ABD'ye verdiğini ilan ettiği desteğin ışığında, nasıl bir strateji uygulayacağını belirlemesi, biraz zaman alabilir. Ankara'nın bunun için kısa bir bekleme aşamasına ihtiyaç duyması - ve dolayısı ileBaşkan Bush'a planlanan mektubun yazılışını birkaç gün geciktirmesi - doğal karşılanabilir. İçinde bulunduğumuz fevkalade kaypak ve kritik noktada, Türk diplomasisinin ihtiyatlı davranmasına kimsenin bir diyeceği olamaz.
Ama bu mektubun yazılışını ve hatta daha da iyisi Washington ziyareti ve Bush ile buluşmayı, geride bıraktığımız son günlerde gerçekleştirmek, Türkiye'ye daha çok şey kazandırabilirdi. Bunu "birinci raund"da kaçırılmış bir fırsat olarak görmemek olanaksız...