CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün Tahran ziyaretini ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Ankara’daki görüşmelerinden hemen sonra yapması, resmi çevrelerde olmasa da medyada bazı abartılı beklentilere yol açtı.
Daha işin başında, Türkiye’nin ABD ile İran arasında “arabuluculuk” rolünü üstlendiğini ifade edenler oldu. Kimileri de bu misyonu “kolaylaştırıcılık” diye niteledi.
Böyle bir rol belki daha ileri aşamalar için söz konusu olabilir; ama Gül’ün İran liderleriyle temasları için bu terimleri kullanmak yersiz.
Bölgesel bir ekonomik konferans (ECO) için Tahran’a giden Cumhurbaşkanı’nın İran Devlet Başkanı Ahmedinecad ve hele İran’ın “rehber”i sayılan Ayetullah Hamaney ile görüşmesinin Bayan Clinton’un Ankara’daki temaslarının ardından gerçekleşmesi tabii ki önemli. Bu Gül’e, Obama yönetiminin İran’la ilgili yeni tutumunu ve beklentilerini bu iki lidere iletme fırsatını verdi.
Cumhurbaşkanı bu konuda İran tarafının ne düşündüğünü de doğrudan öğrenmek imkânını buldu ki, bu izlenimlerini önümüzdeki ay Ankara’ya gelecek olan Başkan Obama’ya aktarabilecek.
Kuşkusuz Türkiye’nin bu şekilde taraflar arasında görüş ve mesaj iletme rolünü üstlenmesi küçümsenecek bir iş değil. Ama bu, ABD ile İran’ı yakınlaştırma girişiminde bir başlangıçtır ve bunun ileride Türkiye’nin daha aktif bir rol oynamasına yol açıp açmayacağı da şu anda meçhuldür.
Arabulucu istemiyor...
İRANLI liderlerin beyanları, Türkiye’nin rolü konusunda temkinli davranılması gerektiğini gösteriyor.
Ahmedinecad’a göre, Türkiye’nin arabuluculuğuna gerek yok; eğer “saygı ve dürüstlük” gösterilirse, sorun kalmaz... Ayetullah Hamaney’e göre, ABD’nin her şeyden önce İran’a karşı siyasetini değiştirdiğini kanıtlaması gerekiyor.
Öyle anlaşılıyor ki, İran, Türkiye’nin Obama yönetiminin politikası hakkında bildiklerini ve düşüncelerini dinlemeye hazır olmakla beraber, Ankara’nın arabulucu olarak devreye girmesine sıcak bakmıyor. Bunun nedeni de şu: İran, ABD’nin bizzat onun ayağına gelmesini istiyor. Aksi İran rejimi için küçültücü sayılabilir... Kaldı ki açıkçası İran yönetimi Türkiye’nin arabulucu sıfatıyla bölgesel bir aktör olarak ortaya çıkmasından da hoşlanmıyor. Bu da, İran’ın bölgesel güç olma çabalarına gölge düşürebilir...
Aslında Tahran, ABD’nin kendisini direkt muhatap almasını istiyor. Hillary Clinton’un Afganistan için düşünülen konferansa İran’ın katılması önerisi Tahran’da olumlu karşılandı. Ancak Hükümet Sözcüsü açık konuştu: “Eğer ABD İran’ın katılmasını arzu ediyorsa, davet etsin. Biz Afganistan’a yardım etmeye hazırız”...
Kuşkusuz İran’ın Afganistan konferansına katılması sağlanırsa, bu ABD-İran yakınlaşması için iyi bir fırsat olabilir.
Güven eksik
CUMHURBAŞKANI Gül’ün İranlı liderlere Obama yönetiminin yeni yaklaşımını anlatırken söylediği şey de bunun bir fırsat olduğu ve bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğidir.
Kuşkusuz ilk adımların atılması çok zor. Unutmayalım ki, iki ülke 30 yıldır birbirine düşman gözüyle bakıyor. Aralarında ciddi bir güvensizlik var. İki taraf kendi pozisyonlarına sımsıkı bağlı. Şimdi Obama bazı esneklikler gösteriyor. Ama Ahmedinecad hâlâ kuşkulu ve kendi pozisyonu üzerinde ısrarlı.
Bu kördüğüm çözülebilir mi? Çok zor. Her şeyden önce yapılacak şey, karşılıklı güvensizliğin ve eski sabit yargıların giderilmesi ve ilişkilerde yeni bir sayfanın açılmasıdır. Bu aşamada Türkiye’nin oynayabileceği en iyi rol de, avantajlı konumunu iyi niyetle kullanarak buna katkıda bulunmaktır.