Yorum AB Dönem Başkanı ve ev sahibi Almanya, isteseydi üyelik yolundaki Türkiye'yi gözlemci veya konuk olarak davet edebilirdi. Önümüzdeki 50 yıl içinde bile Türkiye'nin üyeliğinin gerçekleşeceğine inanmayan Şansölye Merkel, böyle bir jest yapmaya lüzum görmedi. Eminiz ki eğer dönem başkanı ve ev sahibi İngiltere veya İspanya ya da İtalya olsaydı, ta 1963'ten beri bu topluluğun içinde yer almak için uğraşan Türkiye, bu önemli kutlamanın dışında tutulmazdı...Berlin deklarasyonuna gelince, bu belge de Türkiye'yi cesaretlendirecek bir ifade taşımıyor. Deklarasyonda "genişleme"nin lafı bile edilmiyor, sadece "dışa açıklık" terimi muğlak şekilde kullanılıyor...Bu iki örnek AB'nin 50'nci yıldönümünde, Türkiye'ye olumlu herhangi bir mesaj vermek istemediği şeklinde yorumlanabilir. Ne var ki AB'nin şu andaki önceliği Türkiye değil. Birliğin kendi yapısı ve fonksiyonlarıyla ilgili başka sıkıntıları var. Her kafadan bir sesin çıktığı bir ortamda, AB yöneticileri "genişleme meselesini bir süre uyutmak" eğiliminde. AB'nin 50'nci yaş günü kutlamalarına ve bu vesileyle yayımlanan Berlin deklarasyonuna bakıp başlıktaki soruyu yekten "evet" diye yanıtlamak mümkün. Berlin'deki tören ve deklarasyon, bir bakıma AB'nin halen içinde bulunduğu kararsızlığın resmini çekti. Kutlamanın (ki gerçekten kutlanmaya değer başarılar da var) "neşeli" yanına ve "halkla ilişkiler" boyutuna ağırlık verildi. AB'nin bundan sonra ne yapacağı konusunda ise diplomatik bir üslupla, öncelikli konular sıralandı.Özetle Berlin'den çıkarabileceğimiz sonuç şu: "Yirmiyediler" nasıl bir AB istedikleri konusunda ortak bir görüşe ve stratejiye sahip değiller. Çeşitli seçenekler tartışmaya açık: AB "federal" bir yapıya mı sahip olmalı, yoksa "ulusların birliği" olarak mı kalmalı?.. Birlik "yatay" olarak mı, yoksa "dikey" olarak mı büyümeli, yani "genişlemeli" mi, yoksa "derinleşmeli" mi?.. AB ekonomik ağırlıklı bir topluluk olarak mı kalmalı, yoksa küresel bir rol üstlenerek stratejik ve siyasal bir güç olmaya mı çalışmalı?..Bunlar AB'de önümüzdeki dönemde çok konuşulacak ve tartışılacak. Birliğin temel yapısıyla ilgili çalışmaların 2009 yılına kadar tamamlanacağı (deklarasyonda da) belirtiliyor. Bakalım bu süre içinde bir anlaşma sağlanacak mı ve bu gerçekleşirse, nasıl bir AB ortaya çıkacak?.. Farklı görüşler Geçen hafta da belirttiğimiz gibi, Türkiye'nin AB üyeliği şansı, Birliğin bu tartışmaların sonunda ne gibi bir işlev ve rol üstlenmek isteyeceğine bağlı.Olasılıklardan biri, AB'nin kendi içinde entegrasyonunu pekiştirmeyi ve "genişleme"yi bir süre dondurmayı yeğlemesidir. Bu, Türkiye'nin üyelik şansını büsbütün zayıflatır, hatta ortadan kaldırır.Diğer bir olasılık, AB'nin kendi müstakbel siyasal yapısını belirlerken, "genişleme" sürecini devam ettirmek istemesidir. AB içinde böyle bir isteğin güç kazanmasında yeni konjonktürel etkenler rol oynayabilir. Örneğin terör, güvenlik, enerji, göç, küresel ısınma gibi meseleler karşısında işbirliğini genişletmek zorunluğu hissedilebilir... Bu durumda Türkiye'ye duyulacak ihtiyaç, Ankara'ya daha sıcak bakılmasına yol açabilir.Ama bugün, geçen aralıkta Brüksel'de alınan kararın belirlediği noktadayız. Berlin deklarasyonu bu bağlamda yeni bir şey getirmemiştir. Olsa olsa Berlin'deki kutlamalar, havayı biraz da soğutmuştur... skohen@milliyet.com.tr Aynı noktadayız