Sami KOHEN
DIŞİŞLERİ Bakanı İsmail Cem, "Kosova sorununda ağırlığımızı hissettirdik" diyor...
Bakan'ın "Belgrad seferi"nden böyle bir izlenimle dönmesi, kuşkusuz Yugoslav lideri Slobodan Miloseviç ile yaptığı görüşmenin gözle görülür, somut bir sonuç vermesinden kaynaklanmıyor. Kimse Türk diplomasisinin böyle bir girişimle kendi başına Yugoslav yönetimini Kosova'ya karşı katı tutumundan vazgeçirebileceğini düşünemezdi zaten. Cem de Belgrad'a böyle büyük umutlarla gitmiş değil.
O halde, "Türkiye'nin ağırlığı"ndan kastedilen ne?
Belki çoğumuz farkında değil, ama Balkan ülkelerinin gözünde, Türkiye gerçekten bölgede önemsenen, etkin bir ülke. Kosova krizinin patlak vermesinden sonra, Ankara'nın aldığı tavır, gerginliğin azalmasında yapıcı bir rol oynama yeteneğine sahip olduğunu gösterdi. Miloseviç'in Başbakan Mesut Yılmaz'ı telefonla araması, İsmail Cem'in Belgrad'da yakın bir ilgi görmesi, Bakan'ın bu girişimi konusunda BM Genel Sekreteri'nden İngiltere Dışişleri Bakanı'na kadar çeşitli dünya liderleri ile temas kurması, Türkiye'nin şimdi "bu çorbada tuzu olduğunu" ortaya koyuyor.
* * *
BOSNA'da anlaşma sağlandıktan ve durum nispeten sükunete kavuştuktan sonra, Türkiye'nin Yugoslavya ile ilişkilerini normalleştirmeye yönelmesi, Türkiye'de bazı çevrelerin eleştirilerine yol açmıştı. Oysa Ankara'nın gerçekten Bosna'da veya Kosova'da yararlı bir rol oynayabilmesi için, her şeyden önce Belgrad ile diyalog kurması gerekiyordu.
Nitekim bunun yararı şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bu gibi hallerde duygusal değil, akılcı hareket etmenin yararı bu vesile ile bir kez daha görülüyor...
Türkiye'nin Kosova meselesinde aldığı tavır için de aynı şey söylenebilir.
Kuşkusuz Türk kamuoyunun sempatisi, bilinen sebeplerden, Kosova'dan yana. Sırpların Kosova'daki Arnavutlara karşı uyguladığı baskı ve son zamanlarda giriştiği saldırılar, aynı şekilde Türk kamuoyunda Belgrad'a karşı tepki yaratıyor.
Ancak Türkiye'nin bu sorun karşısındaki politikası, bazı temel ilkelere dayanıyor. Bunlardan biri (geçen haftaki bir yazımızda incelediğimiz nelenlerden ötürü)
ülkenin toprak bütünlüğü ile ilgili. Demirel Miloseviç'e mesajında Türkiye'nin buna verdiği önemi bir kez daha vurguladı. Cem de Belgrad'daki temaslarında bu hususu tekrarladı.
Ama Bakan, Türkiye'nin ve bütün dünyanın Yugoslav hükümetinin bu sorunu şiddetle ve baskı ile değil, uzlaşarak ve bölge halkının hak ve özgürlüklerini dikkate alarak, barışçı yoldan halletmesi gerektiğini de vurguladı.
* * *
CEM'e dün Arnavutların artık hak deyince otonomi değil, bağımsızlık anladığını hatırlattığımızda, "Bağımsızlığı desteklemiyoruz" şeklinde bir açıklık getirdi... Oysa Priştina'da Rugova yönetimi, bağımsızlık istediğini ve ancak bu şartla Yugoslavlarla masaya oturabileceğini söylüyor.
Cem'in edindiği izlenime göre, Miloseviç, böyle bir ön şart koşulmadığı takdirde, Arnavutlarla bir görüşme sürecine girmeye razı. Ama bunun "dış müdahaleler" ile yapılmasına karşı. Çünkü, onun gözünde, Kosova'daki olaylar, Yugoslavya Federasyonu'nun bir iç sorunu...
Yugoslav makamları, "terörist eylemler"in başını çekenlerin artık yok edildiğini ve "güvenlik operasyonlarının" sona erdiğini söylüyorlar. Hatta önceki gün bunu kanıtlamak için de, yabancı diplomatları olayların cereyan ettiği bölgeye de götürdüler.
Ne var ki, Arnavut halkının sokaklara dökülüp gösterileri - ve bu arada militanların eylemlerini - sürdürmesi olasılığı büyük. O zaman Yugoslavlar ne yapacak? Tekrar "operasyonlar" mı düzenleyecek? Tekrar kan mı akacak? Cem böyle bir olasılıktan kaygılı...
Bunu önlemek için, şimdi "Temas Grubu" devrede. ABD dahil, bu grubun çatışmaları önlemek, tarafları masaya oturtmak konusunda ne kadar etkili olacağı belli değil. Yukarda belirttiğimiz gibi, Türkiye'nin yapabileceğinin sınırı var. Daha doğrusu, tek başına fazla bir şey yapamaz.
Ama Türk diplomasisi taraflar (bu, Arnavut tarafını da kapsıyor) nezdindeki girişimlerini sürdürebilir. Bakarsınız Türkiye'nin "ağırlığı" sonuç alınmasına yardımcı olur...
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr