Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


ANKARA


Türkiye'nin Ortadoğu barış sürecine katkıda bulunmak için üstlendiği rolün ikinci etabı, bugün İsrail Kamu Güvenli Bakanı Şlomo Ben - Ami'nin Ankara'ya gelişi ile gerçekleşiyor.
Bunun herhalde üçüncü etabını da, önümüzdeki günlerde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Walker'ın Ankara'ya ziyareti oluşturacak.
Türk diplomasisinin, Ortadoğu misyonunu tam olarak üstlenmesi, Filistin lideri Arafat'ın başkentteki temasları ile başlayan bu ziyaretler dizisinden sonra başlayacak.
Ankara'daki yetkililer bu misyonun veya rolün "kesinlikle arabuluculuk" olmadığını belirtiyorlar.
Camp David sürecinde bu işleri ABD - tek başına - götürüyor. Zaten İsrail kadar Filistin tarafı da başka ülkelerin ve bu arada Türkiye'nin "arabulucu" olarak devreye girmesi talebinde bulunmuş değil. Türk diplomatları da, Ankara'nın üstlendiği işe "arabuluculuk" dememeye ve böylece sanki Camp David sürecine bir alternatif sunuyormuş izlenimi vermemeye özen gösteriyor.
Üst düzey bir Türk yetkilisi, Türkiye'nin üstlendiği rolü "facilitator", yani "kolaylaştırıcı" olarak nitelendiriyor. Amaç, iki taraf arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesini kolaylaştıracak bazı girişimlerde bulunmak ve Camp David sürecinin başarıya ulaşmasına katkıda bulunmaktır...
* * *
TÜRKİYE bunu nasıl yapacak?
İki tarafın - ve de ABD'nin - söyledikleri not edildikten sonra bir değerlendirme yapılacak ve Türk diplomasisinin "sessiz ve derinden" giderek ne gibi uzlaştırıcı girişimlerde bulunacağı saptanacak.
Hemen belirtelim ki, Ankara'nın bu işteki gayretleri Kudüs sorunu üzerinde odaklanacak. Bir diplomatın deyişi ile "Ortadoğu barış sürecinin kilidi artık Kudüs meselesi oldu. Bu kilit açılmazsa, hiçbir ilerleme olamaz"...
Ankara, Kudüs'ü dört yüz yıl yönetmenin sağladığı "Osmanlı deneyimi"ne sahip olmanın avantajını kullanabileceği ve belki de tarafları yakınlaştıracak bazı "yeni fikirler üretebileceği" kanısında.
Konunun herkes için "fevkalade hassas ve nazik" olduğu Türk resmi çevrelerinde biliniyor tabii. Belki de Arafat, özellikle Kudüs meselesinde devreye girmesi üzerinde ısrarlı davranmasaydı, Ankara böyle bir işe soyunmayacaktı.
Bir yetkili şöyle diyor: "Olaylar bizi bu noktaya getirdi. Gerçekten bu misyonu üstlenecek en iyi konumda olan ülke de Türkiye'dir. Ancak bu işi çok dikkatli yapacağız; adımlarımızı acele etmeden çok dikkatli atacağız"...
* * *
ANKARA, Kudüs gibi üç din için de çok önemli ve hassas olan bir konu üzerinde söylenecek her lafın veya girişilecek her hareketin Arap ve İslam dünyasından, ABD, Hıristiyan alemi ve İsrail'e kadar, çeşitli ülkelerle ilişkilerini de etkileyebileceğini çok iyi biliyor.
"En ufak bir yanlışın veya yanlış anlamanın maliyeti ağır olur" diyen bir yetkili, oysa Ankara, tüm taraflar ve ilgililerle dengeli ilişkilerinin bu yüzden zedelenmesini hiç istemiyor.
Hasılı Türkiye "kolaylaştırıcı rolü"nü üstlenmekle, açıkçası rizikolu bir işe girişmiş bulunuyor.
Bunda başarıya ulaşması ve gerçekten barış sürecine katkıda bulunması, tarafların kendisine ne ölçüde yardımcı olacağına bağlıdır...



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr