Neydi Başbakan'ın başta söyledikleri?"AB'de birçok dayatmaların olduğu doğru. Hatta bizi parçalamaya yönelik tezlerin geldiği de oluyor..."Erdoğan bu sözleri MÜSİAD'ın genel kurulunda, Başkan Ömer Bolat'ın "AB'nin dayatmalarına karşı koyma gereğini" savunduğu bir konuşmaya karşılık olarak söyledi.Başbakan böyle bir ortam içinde "içe dönük" rahatlatıcı ve prim kazandırıcı bir beyanda bulunmakta yarar görmüş olsa gerek. Kendisi bu sözleriyle Türk halkının hassasiyetini AB'ye iletmeyi de amaçlamış olabilir...Ne var ki kullanılan üslup nedeniyle hükümetin AB'ye karşı "sert çıkışı" olarak görülen bu demeç, Türkiye'de kimi çevrelerce alkışlanırken, AB merkezlerinde kafa karışıklığı yarattı. Türk hükümetinin bir süreden beri AB konusunda "yalpaladığı" izlenimini taşıyan Avrupalı diplomatlar şu soruları sormaya başladılar: "AB'den yeni bir talep veya şart gelmediğine göre, Erdoğan neden dayatmadan veya Türkiye'yi parçalama niyetinden söz ediyor? Bu mesajın adresi kim? Amacı ne? Yoksa Ankara AB konusundaki istekliliğini yitiriyor mu?"* * *AB'li yetkililer ve Ankara'daki diplomatlar bu soruların yanıtlarını ararken, Başbakan önceki gün AKP grup toplantısında, ilk konuşmasına farklı bir üslup içinde açıklık getirdi. Bu kez şöyle dedi:"Karşımızda yekpare bir AB olmadığı için zaman zaman AB üyesi bazı ülkelerden olumsuz sesler duyuluyor. Zaman zaman yabancı muhataplarımızın Türkiye'nin hassasiyetine uygun düşmeyen tavırlarıyla karşılaşıyoruz"...Başbakan'ın bu açıklamasında "AB'nin yekpare olmadığı"nı ve zaman zaman duyulan seslerin "bazı üye ülkeler"den geldiğini vurgulaması, yerinde olmuştur. Gerçekten Türkiye'de bu hata sıkça yapılıyor ve örneğin bir AB ülkesindeki bir politikacının veya karar mekanizmasının dışındaki bir AB organında bir temsilcinin söyledikleri, sanki bu AB'nin resmi politikasıymış gibi yansıtılıyor.Kuşkusuz Erdoğan'ın dile getirmeye çalıştığı durum, "topyekûn bir AB tavrı veya kararı veya dayatması" olmamakla beraber, Türkiye'yi rahatsız ediyor. Tabii ki buna karşılık vermek, bu konuları AB'li muhataplarla tartışmak gerekir. Ancak üslubuna ve usulüne uygun olarak...Başbakan'ın daha önce de -örneğin ABD ve İsrail hakkında- bazı demeçlerinde kullandığı üslup, ilişkilerde sıkıntı yaratmıştı. Bu kez benzer bir sıkıntı AB ile de yaşanmak üzere iken, neyse ki kendisi bizzat durumu açıklığa kavuşturdu...* * *UMARIZ şimdi Türkiye'nin AB'den soğuduğu, AB politikalarının ve normlarının Türkiye'ninkilere ters düştüğü, Ankara'nın başka stratejilere yöneleceği gibi sonuçlar çıkaranlar, "devlet politikası"nın bu olmadığını fark ederler.Genelkurmay Başkanı Org. Özkök'ün dünkü konuşmasının AB ile ilgili bölümü, TSK'nın da AB vizyonuna olan bağlılığını ve bunun "doğruluğuna" olan inancını açıkça ortaya koydu.AB ile ilişkiler sadece Türkiye gibi adaylar için değil, kendi üyeleri için de her zaman zor ve inişli çıkışlı olmuştur. Bu da AB'nin, çıkarı ve görüşleri farklı egemen devletlerden oluşan bir topluluk olmasından kaynaklanıyor. Brüksel'deki bir analistin belirttiği gibi, "önemli olan tartışmaların Avrupa üslubu ile ve bir Avrupalılık mantalitesi ile yapılmasıdır. O zaman uzlaşma sağlanır, sonuç alınır"... skohen@milliyet.com.tr BAŞBAKAN Erdoğan sonradan açıkladıklarını başta söyleseydi, herhalde yanlış anlamalar, gereksiz tepkiler olmazdı...