Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel'in önceki gün Avrupa Parlamentosu'nda söyledikleri, bu konudaki umutları güçlendiriyor.Şansölye Avrupa Parlamentosu'ndaki bu ilk konuşmasında, Türkiye'yi direkt ilgilendiren iki önemli açıklama yaptı: Birincisi, AB ile üyelik müzakereleriyle ilgili. Schüssel'e göre eğer AB Komisyonu olumlu bir rapor verirse (ki beklenen budur) Türkiye ile tam üyelik müzakereleri, "bu yılın ilk altı ayı içinde" (yani kendi başkanlığı döneminde) başlayabilecek...İkinci önemli husus, Kıbrıs'la ilgili. Şansölye bu konuda bir yandan Türkiye'nin Gümrük Birliği'ni tüm üyelere uygulama (yani Güney Kıbrıs'a limanları açma) zorunluğuna değindi, diğer yandan da AB'nin Kıbrıs Türklerine (izolasyona son verme bağlamında) verdiği sözü yerine getirmesine önem verdiğini belirtti. Ayrıca dönem başkanı olarak Kıbrıs sorununun çözümü için BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın girişimini destekleyeceğini bildirdi.* * *AVUSTURYA liderinin aldığı bu tavır, bundan önceki dönem başkanı İngiltere'nin pozisyonunun devam edeceği umudunu veriyor. Viyana'daki diplomat dostumuzun da belirttiği gibi, Avusturya'nın bu çizginin dışına çıkması ve Türkiye ile müzakere sürecini engellemesi söz konusu değil.Tabii bu, dönem başkanı olarak Avusturya'nın "resmi tutumu". Avusturya kamuoyunun geniş kesiminin Türkiye'nin üyeliğini istemediği, hatta Schüssel hükümetinde çok kimsenin Türkiye'ye tam üyelik değil, imtiyazlı ortaklık statüsünün verilmesinden yana olduğu da bir gerçek. Ancak Şansölye, AB başkanlık koltuğunda oturacağı şu altı ayda, Türkiye'ye üyelik müzakerelerinin başlaması konusunda destek olacak...Asıl engel Kıbrıs'tan gelebilir. Papadopulos yönetimi, Gümrük Birliği (ek protokol) konusunda, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak niyetinde. Bu durumda müzakerelerin başlamaması veya başlarsa tıkanması ve (Türkiye tarafından) askıya alınması tehlikesi var.İşte böyle bir olasılığı önlemek, müzakerelerin iyi başlayıp iyi devam etmesini sağlamak konusunda Avusturya'ya önemli bir rol düşecek. Schüssel, belirttiği gibi, AB'nin Kıbrıs Türklerine verilen sözü yerine getirmesini, çözüm için de BM'nin yeniden devreye girmesini sağlayabilirse, bu rolünde başarılı olma şansını yükseltecektir... AVUSTURYA'NIN AB dönem başkanlığını devralmaya hazırlandığı günlerde, Viyana'da Dışişleri Bakanlığı'nın üst düzey bir yetkilisi, telefonla görüşmemizde şöyle demişti: "Türkler endişe duymasın. Avusturya, söylenenlerin aksine, Türkiye-AB üyelik müzakerelerine engel olmayacak. Göreceksiniz, dönem başkanı olarak Avusturya Türkiye'yi destekleyecek"... NORVEÇ, AB üyesi değil. AB PKK'yı terörist bir örgüt sayıyor. AB üyeleri buna uymak zorundalar. Ama üye olmadığı için Norveç'in böyle bir mecburiyeti yok...Basit bir mantık egzersiziyle böyle bir sonuç çıkarmak mümkün. Nitekim Norveç Dışişleri Bakanlığı, son açıklamasında, Oslo'nun PKK konusunda, üyesi olmadığı AB kararlarını değil, BM ilkelerini esas aldığını belirtti. Hatta sözcü, PKK Kontra-Gel'in Norveç'teki faaliyetlerini legal saydığını da söyledi.Ama mesele o kadar basit değil. Evet, Norveç AB üyesi değil, ama NATO müttefiki. Bu ittifak da PKK'yı terörist olarak kabul ediyor. BM'ye gelince, Güvenlik Konseyi'nin bu konudaki tavrı da net...Norveç'in PKK'yı barındırmasını haklı göstermek için başvurduğu resmi gerekçeler, inandırıcı değil. Açıkçası, esas sebep, Norveçlilerin (genelde İskandinavlar gibi); PKK'yı bir terör örgütü olarak değil, özgürlük veya bağımsızlık mücadelesi veren bir hareket olarak görmesidir. Terörizmi bilmeyen Norveçliler sakin ve huzurlu yaşamları içinde, siyasal romantizme kendilerini kaptırabiliyorlar. Böyle bir lükse sahip olmayan Türkiye'nin bu konudaki hassasiyetini anlamak için de doğrusu fazla bir çaba göstermiyorlar... skohen@milliyet.com.tr Oslo'dan köstek