GÜN geçmiyor ki Washington’dan veya Londra’dan Irak’a karşı olası bir Amerikan askeri harekatının hazırlıkları ile ilgili bir haber gelmesin.
Bu ayın başlarında ABD basınına "sızan" (veya kasten sızdırılan) Pentagon’un bu konudaki "planları"nın yayımlanmasının ardından, bütün söylenenler ve yazılanlar, Bush yönetiminin "Irak’ı vurmak" konusunda kesin niyetli olduğunu gösteriyor. Bunun ne şekilde, ne zaman yapılacağı ise henüz belirsiz.
Önceki gün İngiliz Başbakanı Tony Blair ülkesinin de böyle bir harekata katılacağını söylerken kullandığı terimler dikkati çekti. Blair, "harekat yapıldığı zaman" şeklinde konuştu. Yani "harekat yapıldığı takdirde" demedi. Blair bu yüzden parlamentoda muhalefet tarafından soru - ve eleştiri - yağmuruna tutuldu. Dün de havayı yumuşatmak için operasyonun "hemen yakın" ("imminent") olmadığı teminatını verdi.
Bu terimin de ne anlama geldiği belli değil. Bu yılın sonuna doğru mu? Gelecek yılın başlarında mı? Her olasılık düşünülebilir...
* * *
IRAK’a karşı olası bir savaş durumundan etkilenecek ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ankara bunun hesaplarını yapmış ve bu konudaki kaygılarını da ABD ile (özellikle Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in ziyareti sırasında) paylaşmıştır. Konu önceki gün Milli Güvenlik Kurulu’nun toplantısında da etraflıca görüşülmüştür.
Türkiye (bu sütunda da defalarca belirttiğimiz nedenlerden) Irak’a karşı geniş bir askeri harekata girişilmesinin aleyhinde. Tıpkı diğer bölge ülkeleri ve hatta (İngiltere dışında) AB’si ile, BM’si ile, Rusya’sı ile, "uluslararası camia" gibi...
Ama, eğer Bush yönetimi kim ne derse desin, Irak’ı vurmayı aklına koymuşsa - ki öyle görünüyor - Ankara’nın yapabileceği fazla bir şey yok: Engel olamaz, müdahale sırasında ve sonrasında bunun tamamen dışında kalamaz. Bunun dışında kalmanın siyasal ve ekonomik faturası, daha da ağır olur. Türkiye bu takdirde söz sahibi olamaz; yeni oluşumlar onun gıyabında cereyan eder. Oysa ABD ile işbirliği halinde olmak, Ankara’ya bu olayda bir partnerlik statüsü ve de olup bitenleri denetlemek, hatta yönlendirmek olanağını verir. Aynı şekilde, böyle bir partnerlik, Türkiye’nin ekonomik zararlarını ve ihtiyaçlarını karşılamasını sağlar...
İşte Ankara bu düşüncelerle, bir yandan ABD’ye bu işi "savaşla değil, diplomasi ile" halletmesi telkininde bulunurken, bir yandan da savaş durumunda sağlayabileceği "çok sınırlı katkı" stratejisini belirliyor...
* * *
WOLFOWITZ ile İstanbul’da görüşmemiz sırasında Bush yönetiminin Irak konusundaki "saplantısı"nın nedenini sorduğumuzda, kendisi "Bu, bir saplantı değil, bir endişedir" diye yanıt verdi ve Saddam’ın kitle imha silahları yeteneğinin ABD için - ve bütün dünya için - büyük bir tehdit oluşturduğunu belirtti.
Saddam’ın geliştirdiği bu dehşet silahların, özellikle 11 Eylül olayı gibi terörist saldırılarında da kullanılabileceği endişesi, kuşkusuz Washington’u askeri seçeneğe doğru iten nedenlerden biridir. Ancak başka sebepler de var: Örneğin George W. Bush’un, babasının yarım bıraktığı işi tamamlamak, habire meydan okuyan Saddam’a "dersini vermek" gibi... Veya daha da önemlisi, ABD’nin Ortadoğu - Orta Asya eksenindeki "petrol yolunu" denetimi altında tutmak, bölgedeki stratejik ve ekonomik çıkarlarını korumak gibi...
İşte ABD’nin Irak’ı vurmak istemesinin ardındaki - ister "saplantı", ister "kaygı" veya ister "çıkar" deyin - başlıca nedenler bunlar...