Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tunus’ta başlayan, Mısır ve Yemen’de devam etmekte olan yönetim karşıtı halk hareketlerinin ne yönde gelişeceği konusunda şu anda tam bir belirsizlik var.
Kesin olan şey, birçok Arap ülkesinin siyasal geleceğinin artık sokaklarda belirlenmekte olduğudur.
Sonuçta ya kitlesel hareketin amaçladığı özgürlük -ve onunla birlikte siyasal ve ekonomik değişim- gerçekleşecek ya da kaos hâkim olacak.
Yöneticiler güç kullanarak bu hareketleri bastırmaya çalışsa da halkın istek ve beklentilerini yerine getirmedikleri takdirde, sonuçta kaosu ve çatışmaları önlemek mümkün olmayacaktır.
Tunus örneği, dikta rejiminin devrilmesinin ülkeyi istikrara kavuşturmaya yetmediğini gösteriyor. Diktatör Bin Ali’nin ülkeyi terk etmesi sokakları tatmin etmiyor. Halk düzende köklü bir değişiklik istiyor. Bu açıdan bakılınca, Tunus’ta devrimin henüz tam oturmadığı ve belirsizliğin devam ettiği görülüyor.
Mısır’da bu belirsizlik daha da belirgin. Burada, dünkü olaylarda görüldüğü gibi, halk hareketinin boyutları çok daha büyük ve güçlü. Buna karşı çıkmak ve bu hareketi kaba kuvvetle sindirmeye kalkışmak, çatışmalara ve kaosa davetiye çıkarmak demek.
Artık gelinen noktada Başkan Mübarek için belki en akılcı seçenek bir an önce çekilip hemen seçimlere gidilmesini sağlamaktır, 82 yaşında ve hasta olan “Reis”in, 30 yıllık iktidar dönemini bu şekilde kapatması, herkesin hayrına olacaktır.

Neden bu ilgi?
Mısır’ın bundan sonra alacağı yön yalnız bölge için değil, bütün dünya için önemli. Zira Mısır Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan geniş coğrafyada en önde gelen bir ülke...
Aslında bütün dünya sadece Mısır’daki değil, Arap dünyasındaki transfor- masyonun ne yönde gelişeceğini merak ediyor. Dün de belirttiğimiz gibi, bölgedeki gelişmeler küresel güç dengelerini değiştirebilecek nitelikte. Bu yüzden önemli dış güçler şimdiden olup bitenler karşısında pozisyon almak ihtiyacını duyuyorlar.
Bunların başında ABD geliyor. Halk hareketine sahne olan ülkeler -Tunus, Mısır, Yemen- ABD’nin şimdiye kadar desteklediği ve kendisine yakın gördüğü devletlerdi. Özellikle Mübarek Washington’un güvendiği bir stratejik ortak. Kahire’deki rejim ABD desteği ile ayakta kalabilmiştir.
Ama şimdi durum değişiyor ve Amerikan pragmatizmi kendisini belli ediyor. Nitekim gerek Başkan Obama, gerekse Dışişleri Bakanı Clinton son mesajlarında, hem göstericilerin özgürlük ve reform taleplerini destekledi, hem de Mübarek yönetimine halkın değişim beklentilerini yerine getirmesi çağrısında bulundu.
Obama daha önce Tunus’taki ayaklanma sırasında da halka arka çıkan bir tavır sergilemeyi ihmal etmedi.

Hani “ilkesel tavır?”
Ankara’nın bölgedeki olayları “yakından izlemesi” kadar doğal bir şey olamaz tabii. Ama önemli olan olup bitenler karşısında doğru bir tavır ortaya koymaktır.
Tunus’taki olaylar karşısında Türkiye açıkçası (diğer birçok konuların aksine) sesini duyurmaktan çekindi. Gerçi resmi ağızlar bunun nedenini “Tunus’un iç işlerine müdahale izlenimini vermemek” arzusuna bağlıyorlar; ama doğrusu bu yersiz bir kaygı...
Bu, Türkiye’nin önemli olaylar karşısındaki “ilkesel tavrı” ve “Arap sokaklarındaki popülaritesi” ile ilintili bir konudur.
“Proaktif dış politika” izlemek ve “küresel güç” olmak iddiasında olan Türkiye bölgedeki bu tür gelişmeler karşısında tavır almaktan çekinmemelidir...