Türkiye’de Lizbon’daki NATO zirvesi ile ilgili tüm dikkatler, “füze kalkanı” üzerinde odaklandı; ama bu toplantıda görüşülen ve bütün dünyayı yakından ilgilendiren başka önemli konular da vardı.
Bunlardan biri, NATO ile Rusya arasındaki yakınlaşmadır. Lizbon zirvesinin ikinci gününde Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’in katıldığı oturum, kendi deyişiyle, “tarihi bir olaya” sahne oldu: NATO ile Rusya arasında, “Füze Kalkanı” konusunda işbirliği kurulmasına karar verildi.
Böylece Rusya, NATO’nun anti-balistik füze savunma sistemine destek vermeyi ve kendi sistemini onunla ilişkilendirmeyi kabul etmiş oluyor.
Rusya ayrıca NATO’nun yeni stratejik doktrininin içerdiği terörle ve korsanlıkla mücadeleden nükleer silahsızlanmaya kadar çeşitli alanlarda da NATO ile işbirliği fikrini benimsiyor.
Eski düşman ortak oldu
Medvedev’in Lizbon’da sergilediği bu tutum, gerçekten uluslararası ilişkilerde bir dönüm noktası oluşturuyor. NATO’nun gözünde Rusya, artık Soğuk Savaş’taki düşman değil. Nitekim Başkan Obama Lizbon’da bunu belirtirken, Rusya’yı yeni ortak olarak nitelendirdi.
Oysa henüz iki yıl önce, Rusya ile ABD ve dolayısıyla NATO arasında Gürcistan savaşı nedeniyle ciddi bir kriz ortaya çıkmıştı. Bunun peşinden Başkan Bush’un, “füze kalkanı”nı Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde konuşlandırma fikri, Moskova ile gerginliği daha da artırmıştı. Ta ki, Obama iktidara gelip, Rusya ile ilişkileri “yeniden ayarlama” politikasını ilan edinceye kadar.
Bu çerçevede, “füze kalkanı”nın Doğu Avrupa’da konuşlandırılmasından vazgeçilmesi ve Nükleer Silahların Azaltılması (START) ile ilgili bir anlaşmanın imzalanması, Rusya ile Batı arasındaki ilişkilere yeni bir yön verdi.
Şimdi NATO artık Rusya’ya bir “tehdit” olarak bakmıyor. Rusya da NATO’yu işbirliği yapılabilecek yeni bir ortak olarak sayıyor.
Kısacası, “eski NATO”nun düşmanı, bugün “yeni NATO”nun dostu, hatta partneri!..
İnce ayar tuttu
Peki, NATO’nun yeni düşmanı kim? Veya NATO bugün kimi bir tehdit potansiyeli olarak görüyor?
“Füze Kalkanı” projesinin Doğu Avrupa’dan Balkanlara ve Türkiye’ye doğru kaydırılması çalışmaları sırasında verilen demeçler, hep İran’ı adres gösteriyordu.
Lizbon zirvesinde Türkiye’nin yoğun diplomatik çabaları sonunda en azından resmi belgelerde İran’ın veya başka herhangi bir ülkenin adı anılmadı. Bu bakımdan Türkiye’nin istediği oldu. Obama’nın ve NATO Genel Sekreteri’nin aktif desteği de buna yardımcı oldu.
Türkiye açısından bunun en önemli sonucu, Türk dış politikasının yeni yönelişi ile ilgili kuşkuları yatıştırmış olmasıdır. Türkiye böylece NATO’ya veya Batı’ya bağlı kaldığını göstermek olanağını da bulmuş oldu.
Bununla beraber, Türkiye ile NATO arasında -özellikle konu İran olunca- “tehdit algılaması”nda derin farklar olduğu bir gerçek. Bu durum bundan sonra “füze kalkanı” projesinin hayata geçirilmesi sürecinde herhalde tekrar kendini belli edecek. Özellikle komutanlığın kime verileceği, karargâhın nerede kurulacağı, mali yükümlülüklerin nasıl paylaşılacağı gibi detaylara inilirken...
Türk diplomasisi yeni bir başlangıç sayılan Lizbon’da, her tarafı “idare eden” ince bir ayar yapabildi. Ancak yeni süreçte aynı dengeleri tutturmakta epey zorlanacak gibi görünüyor.