BUGÜNLERDE uluslararası platformda en gözde ülkelerden biri Polonya. Soğuk Savaş yıllarında içte rejim sarsıntıları geçiren, dışta da Moskova'nın dümen suyundan gitmek zorunda kalan Polonya, şimdi Batı'nın önde gelen bir "üyesi" olmak yolunda.
Bu Doğu Avrupa ülkesinin Batı ile bütünleşme stratejisi, eşzamanlı olarak paralel iki yol üzerinde ilerliyor: Biri ABD, diğeri de AB yolu...
Varşova özellikle Irak savaşı sırasında ABD'ye sağladığı - sembolik de olsa - aktif destek sayesinde, birdenbire Washington'un yakın dost ve müttefiki durumuna geldi. O kadar ki, Irak'ın güney kesiminin askeri sorumluluğu, Polonyalılara verildi. Başkan Bush, son Avrupa - Ortadoğu turnesine, Varşova'dan başladı.
Yani deyim yerinde ise, Polonya "az koyup çok alan" bir ülke olarak, Irak savaşının "galiplerinden biri" olarak ortaya çıktı!
***
POLONYA'nın iyi bir performans gösterdiği ikinci yol, AB üyeliğidir. Geçen martta üyeliği (diğer 9 aday ile birlikte) garantileyen Polonya, şimdi de referandum sınavından başarılı çıkmak suretiyle, kendisine düşen işleri tamamlamış bulunuyor.
Genelde Polonya'da (diğer Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi) seçimlere ve halkoylamalarına katılım çok düşüktür. Bu ilgisizliğin pazar günkü AB referandumda da tekrarlanacağından - yani katılımın yüzde 50 limitinin altında kalacağından - korkuluyordu. Öyle olmadı. Katılım yüzde 60'a, "evet"lerin oranı da yüzde 78'e yakın gerçekleşti.
Aslında Polonyalılar şu sırada ciddi siyasal (koalisyon çatlağı) ve ekonomik (işsizlik yüzde 18) sıkıntılar geçiriyor. Bazı sektörler (özellikle çiftçiler) AB'den korkuyor. Ama genel trend AB'nin lehinde. Eski komünistler bile ülkenin geleceğini Batı'nın içinde görüyor. Nitekim AB lehindeki referandum kampanyasında bunun üç önemli kazanç sağlayacağı vurgulandı: İstikrar, güvenlik ve refah... Polonyalılar bu vizyon ve inançla AB'ye sarılıyorlar...
***
POLONYA da bu noktaya gelmek için az uğraşmadı. AB'de, Polonya'nın nüfusu büyük (38 milyon), ekonomisi zayıf olduğu için, başlarına dert açacağından (göç gibi) korkan çevreler, çok zorluk çıkardılar. Varşova yılmadan uğraştı ve bu engelleri aştı. Tabii bu arada AB'nin kriterlerini hızla yerine getirmeyi de hiç ihmal etmedi...
Polonya ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinin üye olması ile, AB'deki dengeler de değişecek gibi görünüyor. Bu yeni üyelerin çoğu, ABD ile "Fransız - Alman ekseni" arasındaki sürtüşmelerde, Washington'dan yana bir tavır sergiliyor. Örneğin Chirac bu yüzden açıkçası Polonyalılardan hiç haz almıyor...
Ama, AB treni artık yoluna yeni vagonları ile birlikte devam ediyor. Gelecek yıldan itibaren 25 üyeli AB de eskisinden farklı - ve herhalde daha çoksesli - olacak...