Dünya yeni yıla mutat coşku ve umutların yanı sıra, yeni bir savaş kaygısı ile girdi.
Bu kez tehlike çanlarının sesi, Asya'dan, Hint Yarımadası'ndan geliyor.
Son yarım yüzyılda üç kez birbirine giren Pakistan ile Hindistan, yeniden bir savaşın eşiğindeler.
Bu kez savaş olursa, eskilerine benzemeyebilir de. Çünkü iki komşu ülkenin elinde nükleer silahlar var. Ve iki ülkenin liderleri de son yaptıkları "harbi konuşmalar"ında gerekirse bu dehşet silahlarını kullanmaktan çekinmeyeceklerini de söylüyorlar.
Düşünebiliyor musunuz? Asya'nın göbeğinde bir nükleer savaş!.. Tam da Afganistan savaşı faslının kapanmak üzere olduğu ve yaşlı kıtada istikrarın sağlanabileceği umulan bir sırada...
* * *
BÖYLE bir savaş çıkar mı?
İki tarafın liderleri benzer ifadeler kullanıyor: "Savaş istemiyoruz... Ama gerekirse kanımızın son damlasına kadar savaşmaya da hazırız"...
İki taraf da gerçekten yarın savaşa girecekmiş gibi hazırlanıyor: Sınırlara askeri birlikler sevk ediyor, karşılıklı suçlamalar ve tehditlerle savaş çığırtkanlığı yapıyor...
Hint ve Pakistan liderlerinin bunun büyük bir çılgınlık olacağını bilmemesi imkansız. Bu nedenle iki tarafın da gerginliği düşürmek ve savaş tehlikesini bertaraf etmek için ciddi çaba harcaması gerek.
* * *
ŞİMDİKİ kriz, Yeni Delhi'deki parlamentoya karşı girişilen terör saldırısı üzerine patlak verdi. Aslında Hindistan, öteden beri, Pakistan'da üslendiğini ve bazı Pakistan çevrelerinden destek gördüğünü öne sürdüğü terörist örgütlerin özellikle Keşmir bölgesindeki eylemlerinden şikayetçidir. Hint hükümeti defalarca Pakistan'ın bu militanları yakalaması ve örgütlerini kapatması için girişimde bulunmuş, ancak sonuç alamamıştır.
İslamabad'da resmi ağızlar Pakistan'ın bu militanlarla ilgili olmadığı ve Keşmir'de faaliyette bulunanların da "özgürlük savaşçıları" olduğu teranesini tekrarlayıp durmuşlardır.
Ama son zamanlarda ortaya konan kanıtlar ve ayrıca General Müşerref'in 11 Eylül'den sonra terörizm karşısında aldığı tavır, Pakistan'ın artık bu konuda daha gerçekçi ve etkin davranması gereğini ortaya koymuştur.
Savaş tehditlerinden büyük kaygı duyan ABD'nin son günlerde devreye girmesi sonunda, Pakistan'da bazı örgüt başlarının tutuklanması ile, şimdi krizin yatıştırılmasında ilk adım atılmış oluyor.
* * *
HİNDİSTAN'ın son günlerde "ya teröristlerin icabına bakarsın, ya da savaşa katlanırsın" şeklindeki mesajını "11 Eylül sonrası ortam"dan yararlanarak verdiği kuşkusuz. Diğer bir deyişle, Hindistan terörizmle mücadele için gerekirse savaşa girilmesini öngören "Bush Doktrini"nden cesaret almıştır. Aynı şey Yaser Arafat'ı köşeye sıkıştıran İsrail için de söylenebilir...
ABD'de bunu haklı ve gerçekçi bir politika sayanlar var. Nitekim William Safire 'New York Times'taki son yazısında terörizme karşı mücadelede "müdahale hakkı kuralı"nın ilk başta Türkiye tarafından (Öcalan olayında Suriye'ye karşı) başarı ile uygulandığını belirtiyor.
Gerçekten o zaman Ankara'nın sert uyarısına karşı, Suriye yola gelmiş ve böylece çatışma da önlenebilmişti.
Bakalım Hindistan ile Pakistan arasında da benzer bir deneyim yaşanabilecek mi?..