Türkiye'nin son krizden sonra bir yol kavşağına geldiği, siyasal ve ekonomik geleceği için zor bir seçim yapmak durumunda olduğu, çok söylendi veya yazıldı.
IMF'nin Türkiye'ye taze kredi açma kararı, yerli veya yabancı, birçok gözlemcinin dile getirdiği bu düşünceyi, yeniden gündeme getirmiş bulunuyor.
Yabancı gözü ile yapılan değerlendirme ile ilgili iki örnek verelim: Bu yabancı gözlemcilerden biri, ABD'nin ünlü düşünce kuruluşu Rand'ın Türkiye analisti Dr. İan Lesser; diğeri ise, Türkiye'de 4 yıl "New York Times"ın muhabiri olarak çalışan gazeteci - yazar Stephen Kinzen...
* * *
Dr. Lesser, İstanbul'da TESEV'in önceki gün düzenlediği bir toplantıdaki konuşmasında şimdi Türkiye'nin önünde iki yol bulunduğunu, reformları hayata geçirebildiği takdirde düzlüğe çıkabileceğini, aksi halde, siyasal ve sosyal çalkantılara sürüklenebileceğini belirtti. Dr. Lesser'e göre birinci yol köklü bir değişim gerektireceği için, birtakım zorlamalar olacaktır.
Gazeteci Stephen Kinzer'in konu ile ilgili görüşleri, yakında ABD'de piyasaya çıkması beklenen "Ay ve Yıldız" adlı kitabının tanıtım bülteninde kısaca özetleniyor. Kinzer'e göre Türkiye şimdi bir ikilem karşısında: Ya eski korkularını koruyacak, yarı özgür kalacak ve potansiyelinin yarısını kullanacak veya yeni kuşağın isteği doğrultusunda dünyanın en güçlü ve müreffeh demokrasileri arasında yer alacak. "Eğer" diyor yazar, "Türk liderleri bazı eski komplekslerini yenebilirlerse ve modernizasyon işlevini gerçekleştirebilirlerse, Türkiye 21. yüzyılın en başarılı ülkelerinden biri olacaktır..."
* * *
IMF ile yapılan anlaşmayı ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in açıkladığı programı, sadece krizi atlatmak için elde edilen ivedi bir yardım olarak görmemek lazım. Bu, Türkiye'nin - belki de çoktan beri gerçekleştirmesi gereken - köklü yapısal değişikliklerle, yani "transformasyon" ile ilgili bir plandır veya yeni bir yol haritasıdır. Tıpkı AB ile bütünleşmeyi hedefleyen Ulusal Program veya AB yol haritası gibi...
Her iki alanda da öngörülen değişimin, yabancıların (IMF'nin veya AB'nin) isteklerini veya beklentilerini yerine getirmek için değil, Türk toplumunun ihtiyaç ve arzularını karşılamak için planlandığı, sık sık tekrarlanır. Aslında bunun böyle olması gerekir. Ancak Ankara'da yöneticilerin bu "dış ilinti" kurulmadan daha baştan kendi inisiyatifleri ile reformları yaşama geçirmekte fazla gayret sarf ettiği söylenemez. Yumurta kapıya dayandığı ve programı uygulamaya koyma zamanı geldiği zaman da, farklı düşüncelere ve çıkarlara sahip çevrelerin direnişi ile karşılaşıldığı da bir gerçektir.
* * *
IMF'nin Türkiye'ye acil yardım kararını vermesi, ABD'nin, AB'nin ve G - 7'lerin haftalardan beri harcadığı çabaların ve Ankara'ya gönderilen sayısız "destek mesajları"nın bir sonucudur.
Bu desteğin en önemli nedeni kuşkusuz, Türkiye'ye verilen önemdir. Türkiye'nin daha çok jeo - stratejik konumundan kaynaklanan bu önem, her ne olursa olsun, hep devam edebilir mi? Reformlarda ve verilen sözlerde aksama olması halinde ne olur?
Bu konuya tekrar döneceğiz.