Doğru, hükümetin Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlatılması için inisiyatifi ele alması, dışarıda çok olumlu karşılandı. BM Genel Sekreteri Kofi Annandan Başkan Busha ve AB Komisyonu Başkanı Romano Prodiye kadar, konu ile ilgili dünya liderleri, Ankaranın girişimine destek verdiklerini açıkladılar.Bu bizi ziyadesiyle sevindirdi. Türk basını bunu bir zafer olarak gösterdi ve Rum - Yunan tarafının iyice sıkışmış olduğunu ve artık baskıların o yönde gerçekleşeceğini öne sürdü.Erdoğan hükümetinin inisiyatifi ele alarak, Kıbrıs sorununun mayısa kadar çözümlenmesini öngören yeni bir strateji belirlemesi, BM, ABD ve AB çevrelerini memnun etti, çünkü açıkçası şimdiye kadar Türk tarafı (ve özellikle KKTC lideri Rauf Denktaş) sorunu kilitlemekten, çözüm yolunu tıkamaktan sorumlu sayılıyordu. Şimdi ise Türk hükümetinin attığı cesur adımın bu yolu açacağı umudu doğuyor...***DIŞARIDAN gelen olumlu tepkilerin ardından Türkiyede yapılan abartılı değerlendirmelere karşılık, şimdi bazı gerçekler daha net biçimde ortaya çıkıyor. Şöyle ki:1. ABD devreye daha aktif biçimde girmeyi kabul ediyor; ama Türkiyenin arzuladığı tarzda bir "arabulucu" veya hatta "kolaylaştırıcı" sıfatı ile bir Amerikalının (Dışişleri Bakanı Colin Powellın) görevlendirilmesine razı olmuyor. Ayrıca Bush yönetimi, çözüm ile ilgili temel tutumunu aynen koruyor. Powell, Annanın ortaya koyduğu planın anlaşma için "esas çerçeve" olması gerektiğini savunuyor (önceki günkü ifadesi öyle idi). Gene Powellın şu sözü de anlamlı: "Çözüm için her iki taraf üzerinde baskı yapmamızın zamanı geldiğini düşünüyorum"...2. Kofi Annan kendi adını taşıyan planı esas alıyor ve müzakereleri başlatmadan önce iki tarafın (ve özellikle Denktaşın) görüşmeleri bu çerçevede yürüteceği konusunda bağlayıcı bir söz almak istiyor. Bir diplomatın deyişi ile, Annan müzakereleri başlatmadan önce bu kez anlaşma ile sonuçlanacağından emin olmak niyetinde. Bu nedenle referandumun da nisan ayında mutlaka yapılması şartı üzerinde duruyor. Genel Sekreterin gene ısrarla üzerinde durduğu bir nokta, başka arabuluculara ihtiyaç olmadığıdır. Onun tercihi gene bu işe Alvaro de Soto ile devam etmektir.3. Rum tarafı Türkiyenin hamlesine karşı şimdi "mukabil atağa" geçmiş bulunuyor. Papadopulosun şartsız olarak müzakerelerin derhal başlamasını kabul ettiğini" açıklaması, Annanı ve özellikle AB Komisyonu Başkanı Romano Prodiyi yüreklendirdi. Rum lideri, AByi devreye sokmaya çalışıyor. (Bu da Türkiyenin ABDyi devreye sokma çabasına bir karşılık)... Prodinin ifadesine göre, AB de Annanın gayretlerine "destek olmaya" hazır...***İŞTE, şu anda ortaya çıkan tablo böyle.Kuşkusuz Türkiyenin takdir toplayan hamlesi perdenin yeniden açılmasını sağlıyor. Ama şimdi sahnede diğer aktörleri de görüyoruz. Oyuna katılmaya hazır olduğunu söyleyerek dikkatleri üstüne çeken Papadopulos da buna dahil. Ama son sözü, gene baş aktör rolündeki Kofi Annan söyleyecek... skohen@milliyet.com.tr TÜRK diplomasisinin Kıbrısla ilgili son açılımının etkilerini abartmadık mı?