Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



TÜRK diplomasisinin Kıbrıs'la ilgili son açılımının etkilerini abartmadık mı?
Doğru, hükümetin Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlatılması için inisiyatifi ele alması, dışarıda çok olumlu karşılandı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'dan Başkan Bush'a ve AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi'ye kadar, konu ile ilgili dünya liderleri, Ankara'nın girişimine destek verdiklerini açıkladılar.
Bu bizi ziyadesiyle sevindirdi. Türk basını bunu bir zafer olarak gösterdi ve Rum - Yunan tarafının iyice sıkışmış olduğunu ve artık baskıların o yönde gerçekleşeceğini öne sürdü.
Erdoğan hükümetinin inisiyatifi ele alarak, Kıbrıs sorununun mayısa kadar çözümlenmesini öngören yeni bir strateji belirlemesi, BM, ABD ve AB çevrelerini memnun etti, çünkü açıkçası şimdiye kadar Türk tarafı (ve özellikle KKTC lideri Rauf Denktaş) sorunu kilitlemekten, çözüm yolunu tıkamaktan sorumlu sayılıyordu. Şimdi ise Türk hükümetinin attığı cesur adımın bu yolu açacağı umudu doğuyor...
***
DIŞARIDAN gelen olumlu tepkilerin ardından Türkiye'de yapılan abartılı değerlendirmelere karşılık, şimdi bazı gerçekler daha net biçimde ortaya çıkıyor. Şöyle ki:
1. ABD devreye daha aktif biçimde girmeyi kabul ediyor; ama Türkiye'nin arzuladığı tarzda bir "arabulucu" veya hatta "kolaylaştırıcı" sıfatı ile bir Amerikalının (Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın) görevlendirilmesine razı olmuyor. Ayrıca Bush yönetimi, çözüm ile ilgili temel tutumunu aynen koruyor. Powell, Annan'ın ortaya koyduğu planın anlaşma için "esas çerçeve" olması gerektiğini savunuyor (önceki günkü ifadesi öyle idi). Gene Powell'ın şu sözü de anlamlı: "Çözüm için her iki taraf üzerinde baskı yapmamızın zamanı geldiğini düşünüyorum"...
2. Kofi Annan kendi adını taşıyan planı esas alıyor ve müzakereleri başlatmadan önce iki tarafın (ve özellikle Denktaş'ın) görüşmeleri bu çerçevede yürüteceği konusunda bağlayıcı bir söz almak istiyor. Bir diplomatın deyişi ile, Annan müzakereleri başlatmadan önce bu kez anlaşma ile sonuçlanacağından emin olmak niyetinde. Bu nedenle referandumun da nisan ayında mutlaka yapılması şartı üzerinde duruyor. Genel Sekreter'in gene ısrarla üzerinde durduğu bir nokta, başka arabuluculara ihtiyaç olmadığıdır. Onun tercihi gene bu işe Alvaro de Soto ile devam etmektir.
3. Rum tarafı Türkiye'nin hamlesine karşı şimdi "mukabil atağa" geçmiş bulunuyor. Papadopulos'un şartsız olarak müzakerelerin derhal başlamasını kabul ettiğini" açıklaması, Annan'ı ve özellikle AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi'yi yüreklendirdi. Rum lideri, AB'yi devreye sokmaya çalışıyor. (Bu da Türkiye'nin ABD'yi devreye sokma çabasına bir karşılık)... Prodi'nin ifadesine göre, AB de Annan'ın gayretlerine "destek olmaya" hazır...
***
İŞTE, şu anda ortaya çıkan tablo böyle.
Kuşkusuz Türkiye'nin takdir toplayan hamlesi perdenin yeniden açılmasını sağlıyor. Ama şimdi sahnede diğer aktörleri de görüyoruz. Oyuna katılmaya hazır olduğunu söyleyerek dikkatleri üstüne çeken Papadopulos da buna dahil. Ama son sözü, gene baş aktör rolündeki Kofi Annan söyleyecek...