Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz geçen salı akşamı bir grup işadamı, sivil toplum yöneticileri ve yazarlarla yaptığı toplantıda, Türkiye'nin AB ile bütünleşmesinin "aşağıdan yukarı" baskılar ile hızlanabileceğini söylemiş ve toplumun bu kesiminden destek istemişti.
Kuşkusuz Türkiye'de çağa ayak uydurma, AB ile uyum sağlama konusunda istekli ve kararlı kesimler vardır ve bunlar hükümete ve devlet yöneticilerine bu yönde destek olmaya hazırdır. Yeter ki hükümetin ve devlet yöneticilerinin tüm kesimleri de aynı iradeye sahip olsunlar... Ve de bunu samimi olarak arzuladıklarının açık işaretini versinler.
Ne ilginçtir ki, Mesut Yılmaz bu mesajı verirken, Türkiye'nin iki ayrı yerinden, toplantıda konuşulanların ruhuna ters düşen olayların cereyan ettiği haberi geliyordu.
Bunlardan biri, Çanakkale'de bir sivil toplum örgütünün düzenlediği bir etkinliğin yasaklanması, diğeri de Kuşadası'na inen eşcinsel turistlerin apar topar gemilerine dönmeye zorlanmaları olayı idi...
* * *
İNSAN hakları konusundaki faaliyeti ile tanının "Helsinki Yurttaşlar Derneği"nin hafta başında Çanakkale'deki "yaz okulu"na katılmak üzere Türklerle yabancı temsilciler bir araya geldiler. Bu arada Ermenistan'dan da davetli olarak gelen bir grup vardı.
Bu etkinliğin engellenmesine gerekçe olarak, Ermenilerin çağrılmış olması gösteriliyor. Tıpkı 2 ay önce Kars'taki o nahoş olay gibi. Öne sürülen sav da aynı: Azerbaycan'ı gücendirmemek lazım...
Dış politika açısından bu tavrın ne kadar doğru olduğu tartışılabilir. Ama asıl mesele, bir sivil toplum kuruluşunun dünyanın gözü önünde düzenlediği bir toplantının dağıtılmasının yanlışlığıdır. Bu tür uygulamalar ancak otoriter rejimlerle yönetilen ülkelerde görülür. Demokratikleşmeye hız vermek ve bu arada Avrupa ile bütünleşmek çabası içinde bulunan ülkelerde değil...
* * *
İKİNCİ olayın "magazin" boyutlarının yanı sıra, ciddi siyasal bir yönü var: Kuşadası'da eşcinsel turistlerin kente indikten sonra "istenmeyen yabancılar" ilan edilip polis marifeti ile tekrar gemilerine bindirilmeleri, ulusal ve uluslararası olumsuz tepkilere yol açan bir sorun oldu. Ankara karıştı. ABD harekete geçti. Sonunda Kuşadası'nda "yerel yöneticilerin gafı"nın düzeltilmesine karar verildi ve bu kez aynı yabancılar İstanbul'da önlerine kırmızı halı serilerek ve "Turkish delight" ikram edilerek ağırlandı!
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Bir yandan eşcinselin ecnebisi söz konusu olunca ahlaki değerleri ön plana alan ve polis devleti gibi davranan bir zihniyet... Öte yandan da, "aşağıdan" kaynaklanan bu çarpıklığın bozduğu imajı düzeltmeye çalışan Ankara'nın "tepeden" müdahalesi...
Kuşkusuz bir ülkenin "çağdaşlaşma" düzeyi, eşcinsellere (yerli veya yabancı) karşı tavrı ile ölçülmez. Kopenhag kriterleri içinde de (şükürler olsun) böyle bir "şart" yok!
Ama bu, bir bakıma gene çağ ile ilgili bir "davranış"ın simgesidir. Kuşadası'ndan kovulanlar ne demişler: "Mısır bile bize böyle bir muameleyi reva görmedi"...
Eşcinsellerin de her türlü "insan hak ve özgürlükleri"nden eşit şekilde yararlandığı bir dünyada, bu gerçeği görmezlikten gelmek mümkün değil. Tabii kendi içinize kapanıp dünyadan kopmak istemiyorsanız...
* * *
ŞU son iki olay, Türkiye'nin zaman zaman içine düştüğü tutarsız, hatta çelişkili durumların son örnekleri.
Henüz birkaç ay önce, Güneydoğu'da HADEP belediye başkanlarının tutuklanması olayını hatırlayalım. Ve peşinden serbest bırakılmasını... Ve de bunun dünya kamuoyundaki tepkilerini...
Türkiye çağdaş dünyadaki yerini almak istiyorsa, bu zikzaklara ve tutarsızlıklara son vermek zorundadır. Bunun için de "yukarıdakiler" kadar "aşağıdakiler"in aynı bilinci ve iradeyi sergilemesi gerekiyor...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr