Milyonlarca Yunanlı ülke çapında genel greve gitti. Ulaşımdan eğitime, ticaretten medyaya kadar tüm alanlarda hayat durdu...
Atina’nın meşhur Sintagma (Anayasa) meydanında toplanan on binlerce kişi hükümetin ve parlamentonun aleyhinde öfkesini ve gelecekle ilgili umutsuzluğunu dile getirdi...
Yunanistan’ın “Avrupa’nın hasta adamı” durumuna düştüğü ve ayağa kalkabilmesi için kendisine çok acı bir ilaç içirtilmek istendiği bir sırada, Yunan halkının böyle feveran etmesi doğal.
Yunanlılar bir yıldır kemerlerini sıkıyor, alışageldikleri rahat -ve keyifli- yaşam tarzlarından fedakârlıklar yapıyordu.
Şimdi önlerine uzatılan fatura çok daha ağır ve acımasız.
Şakası yok, devleti iflastan kurtaracak olan tedbirler son şans sayılıyor. Yunanistan’ın dış borçlarını ödeyebilmesi için IMF, AB ve Avrupa Merkez Bankası’ndan oluşan “troika”nın şartlarını yerine getirmekten başka çaresi yok.
Bu da, vergilerin daha da ağırlaştırılması gibi bir dizi can acıtan önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesi ile mümkün.
Yunan halkı için bu geçen yıldan daha fazla sıkıntı, daha düşük hayat standartları ve daha karanlık bir gelecek demektir.
Kabahat kimde?
Protestocular bunun kabahatini hükümete ve genelde politikacılara yüklemekte haklıdır.
Son yıllarda siyasetçiler ülke ekonomisini gerçekten kötü yönettiler, vahim hatalar işlediler (Yunanistan’ı euro bölgesine sokmanın da büyük hata olduğu şimdi kabul ediliyor), yolsuzluklar, hesapsız harcamalar gibi ülkenin kronik hastalıklarına çare aramadılar...
Gerçi dış görünüşte Yunanistan’da son yıllarda hayat standardı yükseldi, devlet iddialı işlere girişti; ama bu gerçek bir kalkınma ve gelişme değildi. Yunanlılar gerektiği kadar üretmediler, kapasitelerinin üstünde tükettiler. Bol bol cepten yediler. Daha doğrusu borçlanarak keyifli bir yaşam sürmek istediler.
Halk şimdi yöneticileri yanlış politikalar uyguladıları için suçlamakta tabii ki haklı. Ama Yunanlıların çoğu da bu hayat tarzını benimsedi, rahat zamanlarında bir gün bu tatlı hayat tarzının son bulabileceğini tahmin etmedi.
Geçen yıldan beri hükümetin yürürlüğe koyduğu tedbirler, örneğin şişmiş devlet kadrolarının daraltılması, mevcut vergilerin arttırılması, bundan etkilenenleri öfkelendiriyor hatta umutsuzluğa sevk ediyor.
Ama artık bugün varılan noktada bu öfkenin kimseye faydası yok...
Başka çare var mı?
Yunan krizinin trajik yönü, ülkenin içine düştüğü açmazdan kurtulmak için fazla seçeneği bulunmamasıdır.
Halkın sokaklara dökülüp veya genel grev ilan edip hükümetin almak istediği tedbirleri protesto etmesi, duyulan kızgınlığı ve infiali duyurmak için bir fırsat; ama tabii ki krizi halledecek bir çare değil.
Tam aksine, bu tür tepkiler, mali ve ekonomik krizi daha da vahimleştirir. Üstelik olayı bir sosyal ve siyasal krize dönüştürür.
Şu anda böyle bir tehlike var.
Parlamento acil ekonomik tedbirler paketine ve bu konuda dış dünya ile yapılan anlaşmaya onayını vermezse veya hükümetin düşmesine sebep olunca, ne olur? Kargaşa, hatta anarşi olur. Bu ise, Yunan halkının yaşam şartlarının şimdikinden daha fazla kötüleşmesi demektir.
Yunanistan’ın bu noktada daha büyük fedakârlıklar gerektiren ve daha da can acıtacak olan ekonomik tedbir paketini hayata geçirmekten başka bir seçeneği yoktur. Yunan halkı için bu bir trajedi de olsa, gerçek budur.