Ali Sirmen
SEVGİLİ,
Sana yazdıklarımı noktalar noktalamaz, Bursa'ya doğru yola çıkacağım. Şampiyon Cimbom'un bu sezonki
son maçını ve turunu izlemek üzere.
Umarım iyi bir maç olur. Bursaspor iyi top oynayan, seyri keyif veren klas futbolculara sahip, dişli bir takım.
Elli yıldır statlara koşmam, yurt dışında bulunmadığım ya da serbest olduğum zaman, Galatasaray'ın maçlarının tamamına yakın çoğunluğunu izlemem, kimilerine tuhaf geliyor. Oysa sporu yerli yerine oturtan, abartmayan bir kişi için, izleyici olmak, taraftar olmak hoş bir şey.
Benim Galatasaraylılığım, kendiliğinden olma değil. Bütün çocukluğum Kadıköy'de geçtiği için, bütün Kadıköylüler gibi ben de Fenerbahçeli idim. Ama Galatasaray Lisesi ilkokuluna yazılıp, gri kısa pantolon üstüne sol cebinde ve kepinde GS arması bulunan formayı giyince, artık kendi kurumunun takımını tutmak o çocuk aklımla bana daha makul geldi.
Sanma ki, herkes öyle yapıyor. Prof. Mümtaz Soysal, sonuna dek Beşiktaşlı kaldı. Hem de ne Beşiktaşlı.
Ya okulun girişinde büstü duran
Ercüment Ekrem'in oğlu Muvakkar Ekrem Talu ve sapına kadar Galatasaray okullu olan torunu, yazar arkadaşım değerli Umur Talu'ya ne demeli?
İkisi de Beşiktaşlı'nın koyusudurlar.
Bilmiyorum onları Beşiktaş'a iten nedir?
Ama beş - altı yıl kadar önce, bir Galatasaray maçında rastladığım ve
"bana bu yaştan sonra neden statlara koşuyorsun diye soruyorlar, ben de kendi kendime, bu kadar keyifli bir işe neden bunca geç başlamışım diye soruyorum" diyen
Ali Ulvi (Ersoy) neden Galatasaraylı olduğunu şöyle anlatıyordu:
"Çok küçüktüm Üsküder Duvardibi'nde oturuyorduk. Biri bana sordu: `Sen Fenerli misin, yoksa Galatasarıylı mı?' diye, hemen yanıbaşımızda, bir gaz feneri duruyordu. Baktım bir şeye benzemiyor, herhalde öbürü daha iyidir diye düşündüm ve yanıtladım: `Galatasaraylı'yım'. O gün bugündür de Galatasaraylı kaldım.
Evet taraftarlık bir yanıyla çocukça bir şey. Hele statlarda o koskoca, kelli felli adamların maç seyrederken, uğur olsun diye neler yaptığını bir görsen.
Pek batıl itikatlarım olmadığına inanırım. Ama gel gör ki, ben bile her hafta maçları yazmaya giderken, uğurlu gelen bir defterim var, onu alıyorum. Bu öyküyü, Trabzon'da sevgili dostum
Orhan Kaynar'a
"Bu futbol insanı biraz tuhaflaştırıyor, akılsız işler yaptırıyor" diye anlattığımda, bastı kahkahayı ve
"Haklısın dedi, ben de tutturmuşum, mavi çakmak uğurlu geliyor diye, her maça giderken..." ve cebinden üç tane mavi çakmak çıkardı.
Olsun! İnsanın her zaman bir çocuk yanının kalması ne güzel.
Ben elli yıllık Galatasaraylıyım, ama Fener düşmanlı hiç değilim. Aklı başında bir taraftar olduğumu sanıyorum.
Bence futbol karşıtlıklar içinde ortak bir nokta bulmamız için iyi bir zemin olabilir.
Ne yazık ki, tribünlerde durum her zaman bu değil. Zaman zaman kendi zaferiyle mutlanmak yerine, karşı tarafa küfür etmeyi, ya da onu küçümsemeyi, aşağılamayı seviyor seyirci.
Bu tavrı anlamakta güçlük çekiyorum. Ben Fenerbahçe'nin de Beşiktaş'ın da, büyük ve çok kaliteli olduğuna inanıyorum. O zaman onları geçmiş olmak, daha çok gururlandırıyor insanı.
Üstelik, şampiyon onlardan biri ya da Trabzon olunca da kendini hiç de aşağılanmış hissetmiyorsun.
Eyvaaah Sevgili, ben sana uzaktan yazarken, bir de ne göreyim.
Bizim uğurlu defteri evde unutmuşum.
Bu Galatasaray'a yapılır mı?
Ya benim defter olmadığı için, şampiyonluk turu maçında bizim takım yenilirse?
Artık bu hatamı yıllar boyu kolay kolay unutmam.
Bari annemi arayayım da telefonla, bir uğursuzluk olmaması için dua etsin.
Yazara Emaila.sirmen@milliyet.com.tr