Şebnem Burcuoğlu

Şebnem Burcuoğlu

sebnem.burcuoglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Burnumuzun dibindekini fark etmemek hobi gibi bir şey oldu artık. Kimi zaman bizi gerçekten seven yanı başımızdaki insanı, kimi zaman da yanı başımızdaki tehlikeyi fark etmiyoruz. O başımız hep yukarda, hep dimdik bir halde uzaklara bakınıp duruyor. Artık ne halt arıyorsa uzaklarda...

Yaşadığımız şehrin güzelliğini de göremediğimiz oluyor bazen. Şimdi bu şehir cepte ya, hep bir kopup başka diyarlara gitme arzusu var bünyede. “Şu şehir şahane, öteki muhteşem, beriki yıkılıyor” diyoruz sık sık. Geçen gün bir röportajda bana sordular, “Yazarlığınızı besleyen şehir neresi?” diye. Bildiğim tüm şehirler gözümün önünden geçti ve son karede İstanbul kaldı. “İstanbul” dedim, “Alternatifi yok. Kesinlikle İstanbul.”

Haberin Devamı

Tarihse tarih, kaossa kaos, sürprizse sürpriz. Çikilop gibi şehir. Aradığım ilham ve daha fazlası kesinlikle burada. Sonra da kendi kendime neden İstanbul’u daha detaylı keşfetme girişiminde bulunmadığımı sordum. Yani tamam, şimdiye dek her yeri gezdim de bu sefer ezber bozan bir gezinti yapmak istedim. Huyum kurusun, pek sonuç odaklıyımdır. İstanbul’un DNA’sına sızmak üzere hemen kolları sıvadım.

Kutsal bilgelik

İlk durağım Ayasofya’ydı. Daha önce kaç kez gördüğüm yer. Ama hep gündüz vakti gitmiştim (doğal olarak). Bu sefer bir turla, gece vakti gezmeye niyet ettim tarihi 530’lara dayanan bu muhteşem yapıyı. Eski Yunancada “Aya” kutsal, “Sofya” da bilgelik demek. Gece vakti yüzlerce ışıkla aydınlatılmış kutsal bilgelik, içine dolan ezan sesiyle bir başka etkileyici geldi gözüme. O gece uykuya dalarken tatlı bir huzur doldu içime.

Sonra başka bir gün, İstanbul’un “yeraltı sırları”nı gezmek üzere başka bir tura yazıldım ve eski zamanlarda su deposu olarak kullanılan sarnıçları keşfe çıktım. Laleli, Beyazıt derken on kilometre arşınladım İstanbul’u. Çukurçeşme Hanı, Nakkaş Halıcılık, Eresin Crown Hotel, Antik Hotel’in alt katlarında tüm ihtişamıyla eski İstanbul karşıladı beni. Yerebatan ve Binbirdirek sarnıçlarını biliyordum fakat Sultan Sarnıcı’ndan bihaberdim mesela. Öğlen dürümümü Sultanahmet’te, Vedat Milor onaylı Sedef Döner Büfe’de yedim ve yine keyiften dört köşe bir halde eve vardım.

Haberin Devamı

Bundan sonra turcuyum

Yetmiş yaşlarında çok tatlı bir hanımla tanıştım katıldığım ikinci turda. İzmirliymiş. Eşiyle emekli olduktan sonra kendilerini gezmeye adamışlar. Şimdiye kadar tam seksen dokuz ülke gezmişler. Ve İstanbul’un hepsinden güzel olduğuna düşünüp buradan küçük bir ev almaya ve her hafta sonu bir İstanbul turuna katılmaya karar vermişler. “Bu şehri gez gez, bitmiyor” derken gözlerinde parlayan çocuksu heyecan bana da bulaştı. Bundan sonra turcuyum. Bu böyle biline.

“Hafta sonu İstanbul’da yapacak bir şey yok, çok sıkılıyorum” diyenler lütfen kırıcı olmayın, vallahi küser size İstanbul. Daha bunun Balat’ı, Yeşilköy’ü, Samatya’sı, Kadıköy’ü, Adalar’ı var. Hepsi burnumuzun dibinde, elimizi uzatsak dokunabileceğimiz mesafede. Hem ne diyordu o şarkıda, “Uzaklarda aramam çünkü sen içimdesin. Taht kurmuşsun kalbime, en güzel yerindesin”.