Sedat Ergin

Sedat Ergin

Tüm Yazıları

Askeri yargının yetki alanının sınırlandırılması tartışması, kuşkusuz Türkiye’de demokrasinin ileri götürülmesi bakımından büyük önem taşıyor. Bu tartışmanın gündemi kapladığı bir dönemde aslında demokrasimiz açısından daha az önemli olmayan bir başka konu nedense kanaat önderlerinin ve kamuoyunun dikkatlerinden kaçtı.
Bu problemli konu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen pazar günü partisinin Trabzon il kongresinde yaptığı konuşmadaki Türkiye’de basın özgürlüğünün yaşam alanını sınırlama eğilimi taşıdığını gösteren sözleridir.
Başbakan, partisinin il kongrelerinde birden fazla aday çıkmasının yol açtığı çekişmeleri konu alan haberlerin basında yer almasıyla ilgili olarak şu sözleri sarf etmiştir:
“O çok satan gazeteler manşetten giriyorlar, ‘İstanbul’da sıkıntı var, Ankara’da sıkıntı var’ diye... Ankara sıkıntısı, ‘kongreyi ertelediler’... Onun için  ne kadar seviniyorlar. Sana ne Ankara kongresinden, ne olacak... Biz kendi dermanımızı buluyoruz...”

Haberin Devamı

HABERLERDE  HATA YOK
Başbakan’ın bu sözleri, partisinin il kongrelerinde yaşanmakta olan rekabeti ve bunun yarattığı sorunları konu alan haberlerden ciddi bir rahatsızlık duyduğunu gösteriyor.
Hemen belirtelim, gazetelerde çıkan bu konudaki haberlerde herhangi bir hata yoktur. Örneğin, bundan iki hafta kadar önce yapılan İstanbul il kongresinde iki aday çıkınca, genel merkez bütün ağırlığını Aziz Babuşçu’dan yana koymuş, diğer aday Metin Külünk ise ciddi bir engellemeyle karşılaşmıştır. Külünk taraftarlarının kongre salonundan içeri girişinde sıkıntılar yaşanmış, hatta ufak çapta bazı olaylar da çıkmıştır. 
Özetle, İstanbul il kongresi dikensiz bir gül bahçesine sahne olmamıştır.
Keza, Ankara’da da çok sayıda adayın başkanlık için kolları sıvamasının yol açabileceği çekişme nedeniyle il kongresinin ertelendiği de doğrudur. Ayrıca, başka il kongrelerinde genel merkezin belirlediği isimlerin dışında başka adayların da çıktığına ilişkin haberlere de sıkça rastlanıyor. 

DEMOKRASİ VE YANILSAMA
Bütün bunlar, aslında bir düzlemde yarışa, adayların rekabetine dayanan bir sistem olan demokrasi için doğal, sağlıklı gelişmelerdir. AKP, Türkiye’nin en büyük, en iddialı kitle partisidir. Demokrasilerde, kitle partilerinde insanların yönetime talip olmalarından, rekabete girmelerinden daha doğal ne olabilir?  
Ancak AKP liderinin, il başkanlıkları için kendi tercihleri dışında adaylar çıkmasından, parti içi demokrasiden çok hazzetmediği, disiplinli bir yönetim anlayışını tercih ettiği anlaşılıyor.
Madem genel merkezdeki tek seçicinin işaret ettiği adaylar yönetime gelecek, o zaman parti kongrelerine neden ihtiyaç duyuluyor ki? Parti içi bir şölen düzenlensin, delegeler, partililer hoşça vakit geçirsinler diye mi?
AKP, bu yönüyle CHP ve MHP gibi, genel merkezlerin il yönetimlerinde mutlak hakim bir rol oynamak istediği diğer büyük partilerimizden pek farklı olmadığını göstermiş oluyor. Bu, merkezden yapılan atamaların kongrede seçilmiş gibi takdim edilip alkışlandığı bir  sistemdir ve demokrasi açısından bir “yanılsama” haline işaret eder. 

Haberin Devamı

ÇAKMA DEMOKRASİ VE OTOKRASİ...
Buradaki sorunlu alan, Başbakan’ın bu gelişmelerin gazeteler tarafından haberleştirilmesine tepki duyması, bunu yapan gazetecilere, gazetelere yüksek ses perdesinden çatmasıdır. Demokrasi basın özgürlüğü olmadan düşünülemez. Basın özgürlüğünün esası, gazetecilerin partilerin siyasi faaliyetlerini korkmadan, çekinmeden haber yapabilmeleridir. Partilerin kongrelerinde yaşanan çekişmeler, rekabetin yarattığı durumlar gazeteler tarafından özgürce haber yapılabilmelidir. Bu, demokrasinin rengidir, çeşnisidir.
Hiçbir gerçek demokraside bir başbakanın gazetecilere “sana ne kongreden” deme hakkı yoktur. Bu, aynı zamanda halkın gerçekleri öğrenme ve haber alma hakkına da müdahaledir. Başbakanların basına “sana ne kongreden” deme hakkını kendilerinde gördükleri rejimlerin adı demokrasi değil, olsa olsa “çakma demokrasi”dir. Bu tür rejimler günümüzde “otokrasi” olarak adlandırılıyor.
Ne yazık ki, Erdoğan’ın bu sözlerine dil sürçmesi deyip geçemiyoruz. Geçmişte bu bakışın pek çok örneğini seslendirmiştir. Dolayısıyla, “sana ne kongremden” sözü, aslında kontrol altında bir basına duyulan özlemin ifadesidir. Bu bağlamda geçen aralık ayında hastanelerdeki sorunları yazan gazetecilere söylediği şu sözleri hatırlatmakla yetinelim:
“Medyanın bir görevi de denetimdir. Bu görevi sebebiyle ilgili bakanlığı ararsın, hakikaten ilgilenilmiyorsa, gel başbakanı ara. Başbakan da duyarsızsa, o zaman yaz...”

Haberin Devamı

KİM GERÇEKTE NE KADAR DEMOKRAT?
Salt bu açıklamanın da gösterdiği gibi, Başbakan Erdoğan basının neyi yazıp neyi yazmayacağına karar verme yetkisini kendisinde görebiliyor, hatta bir ön kontrol sistemi öneriyor. Öyle gördüğü içindir ki, il kongreleriyle ilgili haberlerin yapılmasına da karşı çıkabiliyor. Bir başka anlatımla, içselleştirilmiş bir bakış söz konusu.
Tabii bu bakışı, Erdoğan’ın demokratlığının ve AB’ye tam üyelik söyleminin sahicilik derecesi hakkında da fikir veriyor. AB’nin ilerleme raporu nedeniyle Türkiye’de basın özgürlüğünü büyüteç altına yatırdığı bir dönemde doğrusu Başbakan’ın sözleri liberal olmayan (illiberal) bir zihniyeti temsil ediyor.  
Demokratikleşme iddiasıyla askeri yargının yetki alanını sınırlandırmak üzere yola çıkanların demokrasi konusunda gerçekten samimi olduklarına inanabilmemiz için  öncelikle basın özgürlüğüne saygı duyduklarını görmemiz gerekiyor.