Dış politika suhulet ve gerçekçilik ister

12 Temmuz 2012

Gelişmeler Suriye tarafından düşürülen jet konusunun AKP açısından siyasi bir fiyaskoya dönüşeceğini gösteriyor. Veriler ortaya çıktıkça Başbakan Erdoğan’ın sert ifadelerle eleştirdiği Wall Street Journal gazetesinin haberinin tümüyle boş olmadığı anlaşılıyor.
Bu arada Rusya’nın biraz da kinayeli bir şekilde “elimizde objektif veriler var istenirse paylaşırız” açıklaması da bu durumda farklı bir anlam kazanıyor.
Türk dış politikasını güden geleneksel özellikler her zaman “ihtiyat” ve “itidal” olmuştur. Bu bazılarınca “omurgasızlık” olarak görülse de Türkiye’nin tehlikeli coğrafi konumu bunu zorunlu kılmıştır.
Öte yandan, ulusal çıkarlar açısından kararlılık gerektiğinde bu da gösterilmiştir.
Bunun en bariz örneği, en yakın müttefiklerimizin “sakın yapma” uyarısına rağmen Türkiye’nin 1974’te gerçekleştirdiği Kıbrıs harekatı olmuştur.
AKP iktidarı, sokağın hoş sedasına uyarak, “ihtiyat” ve “itidali” azımsadı ve dış politika yönetiminde popülist yaklaşımları benimsedi. Bunu ilk etapta İsrail ile ilişkilerde gördük.
Aslında Gazze nedeniyle İsrail’in sert ifadelerle kınanması kamuoyunda farklı bir algı yaratmış olsa bile -Türkiye açısından AKP’ye has bir ilk de değildi.

Yazının Devamı

AKP için Suriye ile gelen ‘öğrenme eğrisi’

9 Temmuz 2012


ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Suriye konusunda Rusya ve Çin’e yönelttiği ağır sözler, bu sorunun, bir yanda ABD’nin diğer yanda da Rusya’nın başını çektikleri yeni Doğu-Batı mücadelesinin en önemli çatışma alanına dönüşmekte olduğunu gösteriyor.
Clinton’un Cuma günü Paris’te yapılan “Suriye’nin Dostları” toplantısı sırasında bu iki ülkenin Esad rejimini desteklemeleri yüzünden “bir bedel ödemeleri gerektiğini” söylemesi, tahmin edileceği gibi Moskova ve Pekin’i küplere bindirmiş bulunuyor.
Her iki başkentten Clinton’a yansıyan tepkilerden, “Suriye’nin Dostları” adı altında toplanan grubu reddeden Rusya ve Çin’in bundan böyle Suriye politikalarını daha da kararlı bir şekilde sürdürecekleri anlaşılıyor. Beşar el Esad’ın bu durumdan memnun olmaması ise elbette ki mümkün değil.

Arzulara göre olmayacak
Ancak bir husus da giderek netleşiyor. Esad’ın eninde sonunda gideceği kabul edilse bile “Yeni Suriye” Türkiye’nin de hararetli destekçisi olduğu “Suriye’nin Dostları”nın arzularına göre şekillenmeyecek. Bu Suriye ancak Doğu-Batı ekseninde yükselen yeni soğuk savaşın tarafları arasında varılacak mutabakatlara göre ortaya çıkacak.

Yazının Devamı

AKP’nin baş belası

30 Haziran 2012


Başbakan Erdoğan’ın Suriye konusunda hoşuna gitmeyen şeyleri ısrarla soran köşe yazarlarını milletin gözünde “hain” ilan etmeye çalışmasına rağmen, bu soruların sorulmaya devam edildiğini görüyoruz. Dahası, bu sorular uluslararası düzeyde de soruluyor.
Örneğin, dünyanın en saygın gazetelerinden sayılan New York Times’ta çıkan habere göre, ABD’li ve müttefik ülkelerin yetkilileri, Suriye tarafından düşürülen Türk jetinin Ankara’nın açıkladığı misyonun ötesinde bir şeyler için orada olduğundan şüphe ediyorlarmış.
Özetle Erdoğan’ı çok kızdıran “o uçağın orada ne işi vardı?” sorusu hükümet tarafından yapılan tüm açıklamalara rağmen ortadan kolay kalkmayacağa benziyor. İçerde bu soru susturulsa bile, dışarıda bunu yapmak mümkün görünmüyor.
Bu arada geçen gün bizi arayan tanınmış bir yabancı gazetecinin bir sorusu da manidardı. Gerçekten de, Mavi Marmara için İsrail’i protesto etmek amacıyla sokağa dökülenler, düşürülen Türk jeti için niçin “Suriye’yi telin” etmek için aynısını yapmıyorlar?
İşin içinde İsrail oldu mu “refleksif güdülerle” meydana çıkan “dinci” kesimi bir yana bırakırsak, bu soru ordumuza adeta kutsal bir varlık olarak bakan milliyetçi kesim açısından da

Yazının Devamı

Suriye’ye yakın zamanda misilleme görünmüyor

27 Haziran 2012

Batılı ülkelerin Suriye konusunda Türkiye’nin arkasında blok halinde durduklarını görüyoruz. Bu çok görülen bir durum değil. Söz konusu olan Suriye değil de, örneğin Irak, İsrail veya başka bir ülke olsaydı aynısını yaparlar mıydı, işte bu kesin değil.
Sonuçta NATO üyesi olan Batılı ülkelerin Suriye’deki rejim ile ciddi sorunları var ve bu nedenle bu konuda Ankara’yı desteklemek kolay geliyor. Ancak, herhangi bir eyleme işaret etmeyen bu destekten, Türkiye’ye Suriye’ye karşı askeri misillemede bulunması için yeşil ışık yakıldığı anlamını çıkarmak da yanlış olur.
Batı hâlâ Suriye’de sıcak çatışmaya girmek veya bir ittifak üyesi nedeniyle bu tür bir duruma sürüklenmek konusunda çekingen. Sonuçta Suriye dendi mi, sorunun Libya kadar kolay olmadığı, ayrıca işin içinde Rusya ve İran’ın yanı sıra bölgeyi istikrarsızlaştıracak bir dizi başka faktörün de bulunduğu göz ardı edilemiyor.
Nitekim NATO Genel Sekreteri Rasmussen de, dün Brüksel’de Türkiye’nin çağrısıyla gerçekleşen olağanüstü toplantıdan sonra yaptığı açıklamada, Ankara ile Şam arasındaki gerilimin tırmanmasını istemediklerini söyledi.
Rasmussen ayrıca, Suriye’ye kolektif misillemede bulunulmasını sağlayacak olan

Yazının Devamı

Suriye meselesi çok daha karmaşık oldu

25 Haziran 2012


Türkücülerin ve şarkıcıların dahi Twitter üzerinden Suriye’ye karşı savaş çığırtkanlığı yaptıklarını görüyoruz. Oysa son derece hassas bir süreçten geçiyoruz. Yoksa Türkiye arzulanmayan ve yalnız kaldığı bir noktaya sürüklenebilir.
Burada bazılarının belki de duymak istemedikleri şeyleri telaffuz etmek gerekiyor. “Şeytanın avukatlığını” yapmaktan da söz etmiyoruz. Bunu “şeytana uymamak için” yapıyoruz.
İlk husus, hava kuvvetlerimize ait uçağın Suriye hava sahasına girip girmediği ve tam olarak nerede düşürüldüğü sorusudur. Cumhurbaşkanı Gül, söz konusu uçağın hava sahası ihlalinde bulunmuş olması olasılığından söz etti. Yabancı ajansların da altını çizerek odaklandıkları husus bu oldu.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu da dün, “Suriye’ye karşı bir misyonu olmayan” uçağın yanlışlıkla Suriye hava sahasına girdiğini teslim etti. Ancak hemen çıktığını ve uluslararası hava sahasında vurulduğunu söyledi. Dışişleri Bakanımıza inanmak durumundayız.

Yalanlamaya çalışabilirler

Yazının Devamı

Suriye’de Rusya faktörü

23 Haziran 2012

Rusya’nın Suriye konusunda tavır değiştirip, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu “Batı grubunun” pozisyonuna yaklaşmaya başladığına dair söylem bizce bir “diplomatik şehir efsanesinden” ibaret. Moskova’nın Suriye’yi “hiçbir şekilde kaybedilmemesi gereken bir stratejik varlık” olarak gördüğü apaçık ortada. Rusya’dan Suriye’ye giden ağır silahlar da bunu gösteriyor.
Moskova da zaten bu yardımı yalanlamıyor. Bunun iki ülke arasında uzun geçmişi olan ve anlaşmalarla belirlenmiş bulunan yasal düzenlemelere dayandığını söylüyor. CIA’nin, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın desteği ile Suriyeli muhaliflere yasadışı yollardan silah sağladığına dair haberler ise Moskova’yı, Esad’ı olmasa bile, Baas rejimini daha fazla desteklemeye itiyor.
Bu arada yüzeyde ABD ile Rusya arasında Suriye konusunda bir “soğuk savaş” yaşanıyormuş gibi görünse de, gelişmelerin satır araları aksine işaret ediyor. Bunun ilk emaresi ise Türkiye’nin hevesli bir üyesi olduğu, ancak Moskova’nın hep baltaladığı, “Suriye’nin Dostları” adlı oluşumun yerini, Rusya’nın da dâhil olduğu “Suriye Temas Grubu” adlı oluşuma bırakıyor olması.
Moskova “Suriye’nin Dostları” grubuna başından beri “Suriye’de rejimi

Yazının Devamı

Mısır’dan iyi haber yok

20 Haziran 2012

Mısır’da hafta sonunda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci ve son turunu Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi kazandı. Askerlerin adayı olan Mübarek döneminin son başbakanı ve eski hava kuvvetleri komutanı Ahmet Şefik ise kaybetti.
Güzel de, Mursi’nin neyi kazandığı belli değil, zira idareyi elinde tutan Askeri Konsey iktidarı bırakmaya niyeti olmadığını son dönemdeki hareketleriyle açıkça ortaya koydu. Hukuken bağımsız görünse de, fiilen askerlerin emrinde olan Anayasa Mahkemesi önce Parlamento’daki Anayasa Komisyonu’nu dağıttı, ardından Parlamento’yu feshetti.
Askeri Konsey bununla da kalmayarak siyasetin, yasamanın ve yürütmenin her aşamasına müdahale etmesine olanak sağlayan bir dizi adım attı. Bunlar elbette ki kınanması gereken anti demokratik gelişmelerdir ve Batı’dan cılız da olsa bazı kınamalar geldi.
Ancak Mısır ordusu gibi Batı’nın da asıl kolladığı husus, geçen yıl yapılan genel seçimlerden Müslüman Kardeşler ile Selefilerin güçlü çıkması ve Parlamento’nun böylece fiilen İslamcıların eline geçmesiydi.
Hem içerde, hem de dışarıda yönetimin şeriatçılara geçmesini hiçbir şekilde istemeyen kesimleri asıl korkutan husus ise, İslamcıların

Yazının Devamı

Limoni bir kara mizah konusu

18 Haziran 2012


Türkiye’yi bekleyen en önemli reformun, vatandaşın güvenebileceği çağdaş bir hukuk sistemini getirecek olan reform olduğu ortada. Bu arada, Özel Yetkili Mahkemeler’in, hem devletin tepesinde hem de hükümette rahatsızlık yaratmaya başladığını görüyoruz.
Cumhurbaşkanı Gül bu mahkemelere zaten başından beri karşı olduğunu fakat sözünü geçiremediğini itiraf etti. Başbakan Erdoğan ise bu mahkemeleri kuran iktidar olduklarını kabul ederek, “Çalıştı ve çalışması esnasında da faydalı olduğu zamanlar oldu. Maalesef zararlı olan anlar oldu” sözleriyle ayrı bir itirafta bulundu.
Gözler şimdi, Türkiye’nin uluslararası saygınlığını zedeleyen bu mahkemelerle ilgili reform için hükümete dönmüş bulunuyor. Ancak, Erdoğan’ın itirafına rağmen, hükümetin yakın geçmişe kadar bu konuda büyük bir acele içinde olduğu söylenemez.
Erdoğan bile artık, söz konusu mahkemelerin tümden ortadan kaldırılabileceğini söyleme noktasına geldiyse, bu AKP’nin de, üstelik kendi eliyle yarattığı bir “Frankeştayn”dan kaygılanmaya başladığını gösteriyor.

‘Akla ve mantığa aykırı’

Yazının Devamı