Türkiye bu kavganın neresinde duracak?

18 Ağustos 2012

Vatandaşımız Aydın Tufan Tekin’in Lübnan’da kaçırılması, AKP iktidarının Ortadoğu genelinde ve özellikle de Suriye bağlamında hesapsızca izlediği, ihtiyatsız ve maceracı politikaların bir sonucu olarak karşılaşacağımız türden durumlara işaret ediyor.
Tekin’i kaçıran Bekaa merkezli ve Hizbullah bağlantılı Şii Mekdad aşiretinin sözcüsü Mahir el Mekdad, AFP’ye verdiği demeçte, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından kaçırılan Hasan el Mekdad’ın acısını Türkiye’den çıkarmaya hazır olduklarını açıkça ilan etti.
Mahir Mekdad, ÖSO’nun başlıca destekçileri olan Suudi Arabistan ve Katarlıların ise bu aşamada endişe edecekleri bir şey olamadığını söyledi. “Neden Türkler?” sorusunu ise “çünkü Türkiye ÖSO için harekât alanı” diye yanıtladı.
Özetle söylemek gerekiyorsa, Türkiye açısından ortaya çıkan görüntü giderek netleşiyor: Sünni ağırlıklı Suriyeli muhaliflerin baş kışkırtıcısı olarak görülen Türkiye, sadece Suriye’de değil Lübnan’da, hatta Körfez genelinde Şiiler tarafından artan bir şekilde düşman olarak belleniyor.
Aylar önce bu konuda uyarı niteliğinde yazılar yazdığımda, hükümet çevreleri ve bizdeki, İslamcılar tarafından “konu hakkında cahil olmakla” ve “mezhep meselesini

Yazının Devamı

Türkiye için Esad sonrasına dair bazı öngörüler

15 Ağustos 2012

Türkiye, Suriye krizi nedeniyle ABD ile geleneksel yakın ittifak ilişkilerine dönerken, aynı zamanda geleneksel dış politikası açısından daha önce girmediği sulara açılıyor.
Başka ülkedeki rejimleri insan hakları ve demokrasi adına, üstelik BM onayı olmaksızın, devirmeye çalışmak ABD’den her zaman beklenen bir davranış biçimi olmuştur.
Türkiye ise, karşı taraftaki rejim ne kadar nahoş olursa olsun, bu tür yönelişlerden her zaman çekinmiş, Saddam’a karşı müdahalede olduğu gibi zorunlu hallerdeyse BM düzeyinde meşruiyet aramıştır. Başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerin uluslararası meşruiyet sağlamadan giriştikleri siyasi ve askeri planlar karşısındaysa hep ihtiyatlı ve çekingen bir yaklaşım sergilemiştir.
Bu aşırı ihtiyatın arkasında, elbette ki, içinde bulunduğu tehlikeli coğrafya kadar büyük felaketlere ve acılara yol açan Birinci Dünya Savaşı’na sorumsuzca girilmesinin hatırasına kadar uzanan bir dizi neden bulunuyor.
Ancak durumun Suriye kriziyle birlikte köklü bir şekilde değişmeye başladığını görüyoruz. Türkiye ilk kez, uluslararası meşruiyet aramadan, ABD’nin başını çektiği bir “gönüllü ülkeler koalisyonuyla” komşu bir ülkedeki rejimi devirmeye çalışıyor. Bunu

Yazının Devamı

Olimpiyatlar bizim için yine de iyi bitti

13 Ağustos 2012

Londra Olimpiyatları Türkiye için kötü başlamış olabilir. Ancak, bayanlar 1500 metrede muhteşem bir şekilde altın ve gümüş madalya getiren Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut, tekvandoda altın madalya getiren Servet Tazegül, yine tekvandoda gümüş madalya getiren Nur Tatar ve grekoromende bronz madalya getiren Rıza Kayaalp sayesinde, yine de iyi bitti sayılır.
Bu arada, diğer atletlerimizi de gösterdikleri dürüst çabalarından dolayı kutlamak gerekiyor. Olimpiyatların babası Pierre de Coubertin’in dediği gibi, sporcular için kazanmak önemli olsa da bunun gibi bir spor şölenine katılmış olmak da çok önemli.
Gönül elbette ki, tarihimizdeki en fazla sporcuyla katıldığımız bu Olimpiyatlardan, daha fazla madalya ile çıkmamızı isterdi. Fakat şimdilik bu kadarıyla yetinip 2016 Rio Olimpiyatlarına hazırlanmamız gerekiyor.
Bunu yaparken de Londra Olimpiyatları’ndan önemli dersler çıkarmamız gerekiyor.

Nicelik değil, nitelik
Buradaki en büyük ders kuşkusuz olimpiyatlarda sonuç getiren başlıca unsurun nicelik değil nitelik olduğu gerçeğidir.

Yazının Devamı

AKP’nin dış politika hesapları çöküyor

11 Ağustos 2012

Türkiye için tehlikeli boyutlar kazanan Suriye krizi, Erdoğan hükümetinin geleneksel kalıpları yıkarak uyguladığı ideolojik temennilere dayanan dış politikasının limitlerini ortaya koymaya başladı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, “Türkiye’nin onayı olmadan bölgede yaprak kımıldayamayacağına” dair iddiası da haliyle boş çıktı.
Tahran ile yaşanan gerginlik, Türkiye’nin bölgede ciddi rakipleri olduğunu açıkça ortaya koyuyor. AKP tarafından, Batı’ya âdeta meydan okurcasına, “İslami dayanışma ruhu” üzerine oturtulmaya çalışılan dış politikamız, Müslüman ülkeler arasında bile stratejik çıkar çatışması olduğu gerçeği karşısında sıkıntıya girdi.
Daha açık konuşmak gerekiyorsa, AKP’nin Ortadoğu’ya iddialı bir şekilde bodoslama dalarak, ortaya çıktığı gibi anında dağılabileceği görülen Arap sokaklarının cazibesine kapılması, ulusal çıkarlarımızı tehlikeye sokmaya başladı.
İlginçtir fakat, AKP bundan sadece iki yıl öncesine kadar, İslami eksenli yeni dış politikasını, Batı ile kavgalı olan Suriye ve İran ile ilişkiler üzerinden ilerletmeye çalışıyordu. Oysa bu iki ülke ile gelinen nokta ortada.
AKP en büyük açığını, Hamas ve Sudan’la haşir neşir olmayı da içeren bu dış

Yazının Devamı

ABD ile Suriye eşgüdümü

8 Ağustos 2012

Başbakan’ın bile rejimi terk ederek Ürdün’e kaçmasından sonra, Suriye’deki siyasi dağılma sürecinin hızlanacağına inananların sayısı arttı. Bu süreç, sadece “Esad’ın gitmesine” endeksli “tek boyutlu” bir siyaset izlemiş olan Ankara için yeni sorunlar yaratacağa da benziyor.
Suriye’nin düşmesi halinde bölgedeki dengelerin ciddi şekilde bozulacağını söyleyen ilk kişi aslında Beşar el Esad’dan başkası değildi. O sırada “blöf” olarak kabul edilen bu uyarının o kadar boş olmadığını gösteren gelişmeler yaşanıyor.
Suriye daha şimdiden bölgesel olduğu kadar küresel dengeleri ciddi şekilde sarsıyor. İyice dağılmasıyla ortaya çıkacak etnik, dini ve mezhepsel dinamiklerin Ortadoğu’daki gerginliği nerelere kadar tırmandıracağı ise kestirilemiyor.
Türkiye’nin, aniden ortaya çıkar gibi görünen, ancak önceden öngörülebilmesi gereken “Kuzey Suriye meselesiyle” beklenmedik bir şekilde karşı karşıya kalması işin sadece bir boyutu.
Gelişmeler, Türkiye’nin hem bölgedeki etnik, dini ve mezhepsel ayrışmalardan, hem de rekabet içinde olan ABD ile Rusya’nın bölgedeki hesaplarından kaynaklanan başka sorunlarla da karşılaşacağını gösteriyor.
Ankara’nın bugüne kadar pek yönlendiremediği

Yazının Devamı

‘İslami kesimden’ iki önemli analiz

6 Ağustos 2012

Ortadoğu’da yaşanan karmaşa ve özellikle de Suriye’deki kanlı gelişmeler, Türkiye’de “laik kesim” ile “İslami kesim” aydınları arasında dış politika konusunda önemli ölçüde örtüşen görüşlerin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Buna Türkiye açısından olumlu bir gelişme olarak bakmak gerekiyor. Sonuçta, aşırı iddialı bir şekilde dünya sahnesine atılmış olan Türkiye’nin, dış politikada yaşamakta olduğu sıkıntılar, “o kesimde, bu kesimde” değil, “aydın Türkler” arasında benzeri endişelere yol açıyor.
Bu çerçevede özellikle iki yazarın son dönemde yazdıkları dikkatimizi çekti. İlki Zaman gazetesinin önemli yazarlarından Hüseyin Gülerce, diğeri ise Yeni Şafak gazetesinin önemli yazarlarından Akif Emre. Ancak, bu yazarların görüşlerine dönmeden önce bir hususa işaret etmek gerekiyor.

Görüşleri neden önemli?
AKP çevrelerinde, özellikle de dışişlerinin “bakan katında” Türkiye’nin dış politikasının sorunlu bir mecrayı sürüklendiğini yazan “laik kesim” yazarlarına karşı özel bir öfkenin duyulduğunu biliyoruz.
Bunun temelinde, kuşkusuz, bunu yazarların sırf hükümeti karalamak amacıyla ideolojik bir yaklaşım sergiledikler varsayımı yatıyor. Oysa böyle düşünmenin, İsrail’i eleştiren

Yazının Devamı

Şiilerle köprü kurma zamanı

4 Ağustos 2012

Ankara’nın Suriye krizi karşısında takındığı ve artık yerli ve yabancı gözlemciler tarafından “Sünni yanlısı” olarak tanımlanan genel tutumu, Ortadoğu’daki Şiilerin Türkiye’ye karşı öfkelerini de arttırıyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Erbil’e yaptığı ve oradan da sürpriz bir şekilde Kerkük’e geçtiği ziyaret hakkında Bağdat’taki Şii ağırlıklı Maliki yönetimi tarafından yapılan sert açıklamayı da bu çerçeveden soyutlamak mümkün değil.
Irak Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında Türkiye’ye yöneltilen “içişlerine karışma” suçlanması aslında yeni değil. Kendisi de Şii olan Başbakan Maliki bunu geçmişte birkaç kez tekrarladı.

Şiilerin Haşimi öfkesi
Ankara’nın, Şiilere karşı “ölüm mangaları” kurmakla suçlanan ve bu nedenle Maliki yönetimi tarafından yargılanmak için aranan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi’ye kanat germesi ise, Şiilerin Türkiye’ye duydukları öfkeyi iyice körüklüyor.
Bu öfkenin, özellikle Ankara’nın Suriye krizindeki tutumu bağlamında İran’da da artmakta olduğu görülüyor. Tahran resmi söyleminde Türkiye’ye karşı ihtiyatlı bir dil kullansa da, “kendi adlarına konuştukları” belirtilen İranlı askeri yetkililerle siyasetçilerin sözleri Ankara’ya karşı

Yazının Devamı

Diplomatların merakı: Gül aday olur mu?

1 Ağustos 2012

Cumhurbaşkanı Gül’ün Başdanışmanı Ahmet Sever’in açıklamaları diplomatik çevrelerin de dikkatini çekti. Bizi arayıp bunun ne anlama geldiğini soranlardan anlaşılıyor bu. Dikkat çekmemesi de mümkün değil zaten.
Başbakan Erdoğan’ın 2014’te Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koyması konusu diplomatların uzun süredir üzerinde durdukları bir husus. Gül’ün tekrar aday olmasının ise Erdoğan açısından dengeleri sarsacağı biliniyor.
Burada bir hususu hemen belirtmekte yarar var. Söz konusu çevrelerde Erdoğan’ın gözünün Çankaya’da olduğu konusunda bir kuşku yok. Bu arada Erdoğan’ın bir misyon adamı olduğunu da yeterince ortaya koyduğu belirtiliyor.
Bu nedenle mevcut düzen içinde cumhurbaşkanı seçilmesinin kendisini “kesmeyeceğine” inanılıyor. AKP’nin bu yüzden 2014’e kadar Türkiye’deki düzeni var gücüyle başkanlık sistemine dönüştürmeye çalışacağı düşünülüyor.
Açıkça ifade etmek gerekirse, güçlü ve karizmatik şahsiyetinin yanı sıra, Erdoğan dışarıda otoriter eğilimleri, hırçın yapısı ve eleştirilere karşı tahammülsüzlüğü ile de tanınıyor.
Hal böyle olunca, ister olumlu ister olumsuz anlamda olsun, dünya sahnesinde kendisine önemli bir yer açmış olan Erdoğan’ın, “tek adam” olarak

Yazının Devamı