Laiklik tartışması

16 Haziran 2012

Yeni Anayasa için çalışmalar sürerken “laiklik” konusunu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir demecinden de esinlenerek, Batı’daki örnekleriyle irdelemeye ve meselenin Türkiye’de düzeyli bir şekilde tartışılması gerektiğini vurgulamaya çalıştığım son yazım üzerine çok sayıda mesaj aldım. Bu da konuyu tartışmaya duyulan ilgiyi açıkça yansıtıyor. Yer darlığı, aşağıda mesajların sadece üçünü, onu da bazı kısaltmalarla, aktarmama el veriyor.
* * *
Sayın Semih İdiz
13 Haziran 2012 günlü Milliyet gazetesinde yayımlanan “Laiklikte ‘Fransız’ ve ‘Anglo-Sakson’ modelleri” başlığını taşıyan yazınız ile ilgili görüşlerimi bildirmek istedim.
İslam ülkelerinde laikliğin “Anglo-Sakson” modelinin uygulanması imkansız denecek kadar zordur. İslam dini, özel hayatı, sosyal hayatı ve kamu düzenini ilgilendiren kurallar içermektedir.
Modelin aynen alınması, toplumların kültür farklılıkları nedeniyle başarılı sonuç vermeyeceğinden, sosyolojik araştırmalar yapılarak, var olan modellerden de faydalanmak suretiyle model geliştirmek daha başarılı sonuç vereceğini düşünüyorum.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” özdeyişini, felsefi anlamından kopararak, “%51’in dediği olur” şeklinde

Yazının Devamı

Laiklikte ‘Fransız’ ve ‘Anglo-Sakson’modelleri

13 Haziran 2012

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül laiklikten yana mesajlar vermeye devam ediyor. TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeleri ile önceki gün görüşürken, yeni Anayasa’nın “demokratik, laik ve hukukun üstünlüğüne dayalı olması gerektiğini” söyleyerek, “Türkiye’nin bu noktaya gelmesinin önemli olduğunu” vurgulamış.
Tabii, “partiler bu noktada mutabıklar” diye de eklemiş ancak, özellikle Başbakan Erdoğan’ın “dindar nesil istiyoruz” türünden açıklamaları ışığında, burada biraz kuşku payı bırakmakta yarar var. Sonuçta herkes laiklik konusunda “mutabık” ama laikliğin tanımı konusunda bir mutabakatın olduğu tartışılabilir.
İşte bu noktada, laiklik konusunda dışarıya da mesajlar veren Gül tekrar devreye giriyor. Bu çerçevede Mısırlılara ve Tunuslulara “laiklikten çekinmeyin” mesajı iletirken, laikliğe bizim de katılabileceğimiz tanımlar getiriyor.
Bunu son olarak NATO’nun Chicago zirvesi sırasında “Gobal Viewpoint Network” adlı yayın kuruluşundan Nathan Gardels’e verdiği demeçte gördük. Gardels’in Mısır bağlamında laiklik ile ilgili sorusunu yanıtlayan Gül şöyle konuşmuş:

ABD ve İngiliz farklıdır
“Arap ve Mağrip ülkeleri için talihsiz olan şey, laiklik tanımlarının bir tür dinsizliği

Yazının Devamı

Türkiye’nin imajı çiziliyor

11 Haziran 2012


Birkaç yıl öncesine kadar Ankara’daki AB diplomatları arasında “ileri demokrasi” iddiasında olan Başbakan Erdoğan’a bazen açıkça ifade edilen, bazen de satır aralarında hissettirilen bir hayranlık vardı. Erdoğan’ın “gizli bir İslami gündemi” olduğuna dair iddialara da çok itibar edilmezdi.
AKP’ye bu açıdan eleştirilerde bulunanlara, “Türkiye’de başkalarının yapma cesaretini göstermedikleri şeyleri yapıyorlar, biz bu olumlu adımları görmeyi tercih ediyoruz” türünden yanıtlar verilirdi.
Burada ilk etapta “Kürt açılımına” ve Ermeni ile Rum azınlıkların hakları yönünde atılan adımlara işaret edilirdi, ki bu hususlar Batılıların Türkiye değerlendirmelerinde her zaman ilk bakılan konular olmuştur.
Ahtamar Kilisesi’nin restorasyonu ve ibadete açılışı. Hıristiyan vakıf mallarının iadesi, azınlık okullarının işlerinin kolaylaştırılması, Kürtçe yayında atılan adımlar gibi, Türkiye açısından aslında olumlu olan hususlar, AKP’nin “doğru yolda ilerlediğine” dair algıyı pekiştiriyordu.
Ancak, rüzgâr artık yön değiştiriyor. Son iki yıldır yaşanan bazı gelişmeleri yan yana koyan AB diplomatları arasında, 2011 seçimlerinden güçlü çıkan AKP’nin İslami ideolojisini aleni ve

Yazının Devamı

Babacan’ın hayalindeki Türkiye

9 Haziran 2012

İstanbul’daki Davos Ekonomik Forumu çerçevesinde yıldızı parlayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın sözleri dışarıda dikkat çekmeye başladı. Örneğin Wall Street Journal’a verdiği demeçte Euro krizinin Türkiye’nin 2023 yılına kadar dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olmasını kolaylaştıracağını söylemiş.
Bu ilk bakışta Almanların “Schadenfreude” dedikleri ve Türkçeye kabaca “size oh olsunculuk” diye çevirebileceğimiz hissiyatın yansıması olarak görülebilir. Özetle, bazıları Babacan’ın dolaylı yoldan, “AB’de bize kötü davrandınız, ama sorunlarınız şimdi bize yarıyor, buna müstahaksınız” demeye getirdiğini düşünebilirler.
AB Bakanı Egemen Bağış olsaydı, bu doğru olabilirdi. Ancak bunu söyleyen kişi Dışişleri Bakanlığı’ndan bu yana soğukkanlı ve gerçekçi yaklaşımları ile tanıdığımız Babacan olduğu için, bunun doğru olduğunu sanmıyorum. Zaten Babacan’ın söz konusu mülakatında verdiği en önemli öğütler euro ile ilgili.

Yumurtalar ve aynı sepet
Babacan bu konuda, “Batsın bu euro” yaklaşımından çok, “Euro’dan sakın vazgeçmeyin, Yunanistan’ın euro’dan çıkmasına izin vermeyin ve bunları başarmak için bir an evvel Avrupa’da finansal birliği sağlayacak güçlü liderliğe yönelin”

Yazının Devamı

Vatandaş güzel şeyler görmek istiyor

6 Haziran 2012

Ülkeyi germeye devam eden iktidar ile ana muhalefet arasında acilen bir siyasi ateşkese ihtiyaç var. Üstelik Kofi Annan’ın Suriye için ayarladığı türden değil, gerçek bir ateşkese. Halkımız liderlerin seviyesiz kavgalarından hoşlanmıyor. İnanmayan etrafını dinleyip neler konuşulduğunu görsün.
Kavga ve dövüşten bunalan toplum, barış ve huzura katkıda bulunacak liderler görmek istiyor. Bitmek tükenmek bilmeyen “post-modern iç savaşımızdan” insanlara artık gına geldi. Halkımızın umuda ihtiyacı var. Oysa her gün bir yerden kötü haber geliyor.
Kraliçe II. Elizabeth’in “Elmas Jübilesi” törenlerinin sürdüğü bir İngiltere’ye bakın. Halk din, ırk, siyasi bakış demeden, hiç de azımsanamayacak günlük sorunlarını da bir yana bırakıp, uygar değerler etrafından birlik ve beraberliklerini dünyaya nasıl yansıtıyorlar.
Kraliçe ve ailesi ile siyasilerin hepsinin de katılımlarıyla Buckingham Sarayı önünde önceki gün yapılan ve gecenin geç saatlerine kadar süren dev konser bu açıdan muhteşemdi. Buna gıptayla bakıp, “böyle şeyler bizde niçin olmuyor” diye sorgulamak gerekiyor.
Başbakan Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasında bugün yapılacak “zirve” bu nedenle salt “Kürt

Yazının Devamı

Kürtaj kavgasında Tartışılmayan konu

4 Haziran 2012

Kürtaj meselesi, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de içinden kolay çıkılabilecek bir konu değil. Sorumlu mevkilerdeki sözde erişkin adamların “tecavüze uğrayan Bosnalı kadınlar bile doğurdu” veya “kadın kürtaj olacağına kendisini öldürsün” türünden zırvaları da bunu gösteriyor.
Dünyada bu konuda her tarafın argümanını destekleyen örnekler var. İran bile 2005 yılında belli kurallara bağlı olarak kürtaj mevzuatını liberalleştirdi. Öte yandan AB üyeleri Malta ve İrlanda’da kürtaj çok sınırlı koşullar dışında yasak.
Fakat, kadın erkek olsun, bu meselede tüm bilinçli insanların birleştikleri bir husus var. Kürtaj bir doğum kontrolü yöntemi değildir.
Başbakan Erdoğan’ın pimini çekerek attığı “kürtaj bombasında” tartışılmayan konu da işte bu cümlenin içinde gömülü. Burada “cinsel eğitim” ve bunun kaçınılmaz bir boyutu olan “bilinçli doğum kontrolünden” söz ediyoruz.

Özüne inemeyiz
Ülkemizin cinsel açıdan sağlıklı bir topluma sahip olduğunu söylemek güç. Gazetelerimizde, çocuk yaşındaki kızlara toplu halde işlenenler dahil olmak üzere, şoke edici tecavüz haberlerinden geçilmiyor. Ancak meseleyi sadece “tecavüz” suçuna indirgersek sorunun özüne inmemiş oluruz.

Yazının Devamı

Türkiye daha çok huzursuzluğa gebe

2 Haziran 2012

Başbakan Erdoğan seçim gecesi verdiği sözün aksine “herkesin başbakanı” olamadı. Hassas konularda iyice belirginleşen “yasaklayıcı” ve buna dönük “emredici” tavırları ise ülkeyi germeye devam ediyor.
Ekonomik açıdan “yükselen bir güç” olsa bile, dışarıdan bakıldığında Türkiye etnisite, inanç ve yaşam tarzları açılarından giderek bölünen ve bu yüzden iç huzurdan uzaklaşan bir ülke görüntüsü veriyor.
Erdoğan’ın Türkiye’nin yetersizliklerine işaret eden yabancılara ateş püskürmesi, kendi tabanı üzerinde olumlu etki yaratsa bile, bu durumu değiştirmiyor. “Standard and Poors” bu açıdan iyi bir örnek sağlıyor. Erdoğan’ın “ideolojik” davranmakla suçladığı bu değerlendirme şirketiyle anlaşmamızı feshetme tehdidi işe yaramadı.
Şirketin yöneticisi, adeta karşı bir meydan okumayla, “biz her halükarda Türkiye’yi değerlendirmeye devam edeceğiz” diyerek, ülkemizde yatırım yapacak olanlara yol gösterici olmaya devam edeceklerini ortaya koydu.
İster ABD’nin yıllık insan hakları raporu, ister Uluslararası AF Örgütü ve benzeri kuruluşların son raporları, ister Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schultz, ister AB dönem başkanı Danimarka’nın ilgili bakanı olsun, herkes Türkiye’nin

Yazının Devamı

Suriye açmazının nahoş gerçekleri

30 Mayıs 2012

Humus’a bağlı Hula bölgesinde çoğu çocuk ve kadın 108 kişinin katledilmesi gözleri yeniden Suriye’ye çevirdi. Başkan Obama da tam bu sırada Suriye için “Yemen Formülü”nü ortaya attı. Buna göre Beşar el Esad ve ekibi gidecek fakat rejim kalacak. Washington bu suretle iki kuşu bir taşla vurmak istiyor.


Hem Suriye’de rejim değişikliği istemeyen Moskova’yı ikna etmeye, hem de Baas rejimi giderse yerine köktendinci bir rejimin gelmesinden korkanları yatıştırmayı hedefliyor. Rusya’nın bu teklife ne diyeceği hâlâ belli değil.


Ancak Dışişleri Bakanı Lavrov’un, önceki gün Moskova’da İngiltere Dışişleri Bakanı Hague ile yaptığı ortak basın toplantısında, “Suriye hükümetini desteklemiyoruz” demesi manidar. Vahşi bir hükümeti destekliyormuş görüntüsünün Rusları da rahatsız etmeye başladığına dair işaretler geliyor.


Esad Rusya’yı sıkıştırıyor

Yazının Devamı