Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son yazılarımız hep Gazze üzerine oldu. Ortadoğu konusunda yazacak daha çok şey varken konuyu şimdilik bırakıyoruz. Burada, dostumuz Egemen Bağış’ın AB Başmüzakerecisi olarak atanmasını ele alacağız.
Bağış’ın başmüzakereci olarak atanması AB çevrelerinde olumlu karşılandı. Ancak “zamanlaması” açısından da dikkat çekti. Sayın Babacan’ın hem Dışişleri hem de başmüzakereci görevlerini aynı anda yürütmesinin zor olduğu uzun zamandır söyleniyordu. Biz de zaten bunu ilk yazanlardanız.
Son dönemde bu konuda yokladığımız üst düzeyden yetkililer ise bu açıdan şu anda faklı bir düzenlemeye gerek olmadığını söylüyorlardı. Nedenini ise AB tarafına bağlıyorlardı. Burada yürüttükleri ve tümüyle yanlış görünmeyen mantık ise şöyle işliyordu:
“En kritik fasılların müzakeresini yapay gerekçelerle bloke eden AB, bizden müzakereleri hızlandıracak adımları neye dayanarak istiyor, anlaşılır gibi değil. Özetle, mevcut düzenleme mevcut durumla uyumludur.”

İlişkilerde kritik nokta
Hal böyleyken, hükümetin bu konuda bir değişikliğe gitmesi elbette ki dikkat çekiyor. Bu atamanın yeni bir değerlendirmeye dayandığı da kesin. Bunun altındaysa, 2009’un Türkiye-AB ilişkilerinde kritik bir dönüm noktası olacağı inancının yattığını düşünüyoruz.
Hükümet bu atamayla “AB konusundaki hevesini yitirmediğini” anlatmaya çalışıyor bizce.
Bundan sonra AB eksenli yeni adımlar da beklenebilir diye düşünüyoruz. Görebildiğimiz kadarıyla, hükümetin amacı AB’nin elindeki “bahaneleri” mümkün olduğu kadar azaltmak.
AB’nin çizdiği takvime göre, bu yıl AB ile bir Kıbrıs restleşmesinin yaşanması adeta “mukadder” görünüyor. Kıbrıs müzakerelerinde işlerin pek de iyi gitmemesi bu restleşme ihtimalini artırıyor.
Bu durumda hükümet Kıbrıs dışındaki bahaneleri AB’nin elinden alabilirse, yıl sonu geldiğinde şöyle bir rest çekecek bizce:
“AB müzakereleriyle hiçbir ilgisi olmayan Kıbrıs konusu nedeniyle ilişkiler kopma noktasına gelecekse, bunları sizin koparmanız ve böylece vebalini taşımanız gerekecek. O durumda kucağınızda çözümlenmemiş bir Kıbrıs sorunuyla kalacağınızı da unutmayın.”
Bu elbette ki bizim kişisel tahminimiz. Kimileri de Ankara’nın, işin bu noktaya gelmemesi için bu yıl içinde limanlarını bir şekilde Rum bandıralı gemilere açacağını öngörüyorlar. Fakat bu doğruysa, o zaman limanları açmak için niçin bekleneceği belli değil.

Rumlar ‘Kıbrıs krizi’ bekliyor
Zira aynısı bugüne dek yapılabilir ve AB müzakerelerimiz üzerindeki bulut bir hamlede kaldırılabilirdi. Bu adım kuşkusuz Kıbrıs müzakerelerinde de Rumları hazırlıksız yakalar ve “bahanesiz” bırakırdı.
Rumların Ankara’nın bunu yapmayacağını hesaplayarak Kıbrıs müzakerelerinde yavaş gittikleri de zaten ortada. Özetle, Türkiye ile AB arasında bir “Kıbrıs krizi” çıkması olasılığını umuyor, buna oynuyorlar.
Fakat tüm bunlar bir yana, Egemen Bağış’ın ataması konusunda şunu söyleyebiliriz.
Kendisini tanıyoruz. AB konusunda son derece kararlı olduğunu da biliyoruz. Kendisi AB çevrelerinde de yakından tanınıyor. Hakkındaki izlenim ise olumlu.
Bağış aynı zamanda “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Merkezi” projesi çerçevesinde oynadığı aktif ve başarılı rol sayesinde Avrupa’daki çevresini daha da genişletti. Tüm bu nedenlerle AB müzakerelerini elinden geldiğince ciddiye alıp bunları ileriye götürmeye çalışacaktır.
Dışişleri Bakanı Babacan’ın uğraşmak zorunda kaldığı AB dışı dış politika konularının giderek arttığını ise hepimiz görüyoruz. Bu nedenle biz de bunun olumlu bir atama olduğuna inanıyor, dostumuz Egemen Bağış’a yeni işinde başarılar diliyoruz.