CHP’nin son “AB açılımını” müstehzi ifadelerle değerlendirmek elbette ki mümkün. Ancak partilerüstü bir olgu olarak AB perspektifinin Türkiye’nin çıkarları açısından değerlendirilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Bu nedenle, CHP lideri Deniz Baykal’ın, bize göre beş yıl gecikmeyle de olsa, gerçekleştirdiği Brüksel ziyaretini son derece olumlu buluyoruz. Orada verdiği mesajları da yararlı buluyoruz.
Ankara’daki Batılı diplomatik kaynaklardan da zaten, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in Baykal ile yaptıkları görüşmelerden memnun kaldıklarını duyuyoruz.
Başbakan Erdoğan’ın kısa bir süre önce Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve yeni AB Başmüzakerecimiz Egemen Bağış ile birlikte dört yıllık bir aradan sonra Brüksel’e yaptığı ziyaretin karşı tarafta “güven tazelediği” kesin.
Brüksel’de AKP’yi “Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıyor” diye eleştirmiş olsa bile, Baykal’ın bu ziyareti de söz konusu güvenin tazelenmesine önemli katkıda bulunmuştur. Özetle, AB perspektifinin Türkiye’de siyasetçiler arasında yeniden “değer kazanması” Brüksel’de olumlu bir gelişme olarak görülüyor.
MHP de devreye girmeli
AB’nin Ankara’daki Temsilcisi Marc Pierini’nin de bize kısa bir süre önce verdiği mülakatta belirttiği gibi, AB konusunda ulusal konsensüsün sağlanması Türkiye’nin Brüksel’deki konumunu güçlendirecektir. Bu nedenle MHP’nin de sürece dahil olmasını dileriz.
Sayın Bahçeli, yurtdışında fazla görünen biri değil. Ancak AB gibi önemli ve kendi ifadesiyle bile artık “devlet politikası” mertebesine yükselmiş bir proje bu önemli partinin de devrede olmasını gerektiriyor bize göre. Buna bir açıklık getirme ihtiyacını da duyuyoruz.
MHP’nin bu şekilde devreye girmesi için illa da “AB yanlısı” olması gerekmiyor. İsterse açıkça AB karşıtı da olabilir. Bugün üye ülkelerde Birliği tümüyle reddeden milliyetçi, sağ ve aşırı sağ partiler var. Bunların arasında Avrupa Parlamentosu’na seçilip orada blok oluşturanlar dahi var.
Özetle MHP, AB ile teması “zül” addetmemeli. Tam aksine, bunu Avrupalılara MHP’nin duyarlı olduğu konularda doğrudan bilgi vermek için önemli bir fırsat olarak görmeli. Parti içinde Deniz Bölükbaşı gibi, bunu başarılı bir şekilde yapabilecek son derece yetenekli eski bir büyükelçimizin olması da bu açıdan bir artıdır.
Bizim ise “AB yanlısı” olduğumuz bilinir. Bu yaklaşımımız bazıları için şahsımıza dönük bir “hakaret vesilesi” olsa bile, AB müktesebatıyla gelen standartların Türkiye’nin kalkınması ve gelişmesi açısından hayati nitelikte olduğuna inanmaktayız.
Avrupa’ya katkımız olur
AB perspektifimizin demokratik sistemimiz ile laik düzenimiz açısından en önemli çapa olduğunu da düşünmekteyiz. Açıkça söylemek gerekirse, bu perspektif olmadan cumhuriyetimizin bu iki temel unsurunu uzun vadede koruyabilmemiz zor olacaktır.
Bu değerler, sonuç itibariyle, bize Avrupa’dan intikal etmiştir. Küsüp sırtını Batı’ya çevirmiş bir Türkiye’nin buna rağmen Avrupai değerleri muhafaza edebileceğini sanmıyoruz.
Her zaman dediğimiz gibi, AB perspektifi “Almanlaşmak” veya “Fransızlaşmak” anlamına gelmiyor. Çok eskiye dayanan ve fazlasıyla yeterli olan güçlü bir aidiyetimiz ve kültürümüz var. Bununla da Avrupa’ya önemli katkıda bulunacağımız kesin. Aslında bu katkıyı daha şimdiden yapıyoruz.
AB sadece yukarıda sözünü ettiğimiz yüksek standartlara erişmenin ve insanımıza daha güzel bir yaşam sunmanın aracıdır. CHP’nin bunun Türkiye’de daha iyi anlaşılmasına önemli katkıda bulunabileceği ise kesin.