Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir için “insanlığa karşı suç işlediği” gerekçesiyle çıkardığı tutuklama kararından sonra, Sudan’ın Ankara Büyükelçisi İbrahim Mattar bir basın toplantısı düzenleyerek, Başbakan Erdoğan’a övgüler düzmüş.
Basından öğrendiğimiz kadarıyla Büyükelçi, “Eminiz Türkiye, haklarımızı BM Güvenlik Konseyi’nde savunacak” demiş. Ardından da, “Türkiye’ye güveniyoruz. Hep yanımızda olacağına da inanıyoruz” diye eklemiş.
Başbakan’ın dış politika danışmanı Ahmet Davutoğlu’nun köşe yazarlarına verdiği özel brifinglerde söylediklerine ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın UCM’nin kararından sonra yaptığı açıklamalara bakılacak olursa, Mattar’ın bu beklentisinde haksız olduğu söylenemez.
Dışta mücahit dayanışması
Zira Gazze’de gönlü İsrail’in acımasızca öldürdüğü kadın ve çocuklarda yana olan AKP iktidarının, Sudan söz konusu olduğunda gönlünün rejim tarafından acımasızca öldürülen Afrikalı Müslüman kadın ve çocuklardan yana olmadığı anlaşılıyor.
Özetle, iktidarın dış politikadaki “mücahit dayanışması” güdüsü tekrar ortaya çıkıyor. Dikkatler şimdi, Türkiye’nin -“geçici üye” olarak- BM Güvenlik Konseyi’nde bu konuda kullanacağı oya dönmüş bulunuyor.
Ankara’nın, Büyükelçi Mattar’ı haklı çıkararak Sudan’ın arkasında durup durmayacağını hep birlikte göreceğiz. Bir görüşe göre Ankara, “sözde ait olduğu” Batılı ülkeler grubundan gelen baskılara direnemeyip “çekimser” kalacak.
Diğer görüşe göreyse, Türkiye, Rusya ve Çin gibi Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin UCM’nin kararına karşı olmalarından yararlanarak aleyhte oy kullanacak. Fakat hangi adımı atarsa atsın, bunun Türkiye içinde ve dışında tartışmalara neden olacağı kesin.
İster Gürcistan krizi, ister Gazze’de yaşananlar, isterse şimdi Sudan konusundaki gelişmelere baktığımızda, “uluslararası profili yükselmekte olduğu” söylenen Türkiye’nin, aslında dünya arenasında gündeme gelen ciddi konular karşısında “iki arada bir derede” kalmaya başladığı görülüyor.
İsrail’le görüşme ve ‘one minute’
Bu çerçevede, “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirten örnekler de artıyor. Sayın Babacan’ın, Darfur konusunda sarf ettiği, “Bazen siyasi perspektifi hiçe sayıp tamamen hukuki perspektiften baktığınızda genel tablo açısından sıkıntılar olabilir” sözlerini ele alalım.
Türkiye, uluslararası camiayla tartışma içinde olduğu birçok konu açısından “hukukun üstünlüğü” kavramını her zaman ön planda tutmuştur. Burada Kıbrıs’tan tutun, Boğazlardan geçen ABD savaş gemilerine kadar birçok konu akla geliyor.
Babacan’ın sözlerini bu açıdan değerlendirdiğimizde, Türkiye’yi ilgilendiren “genel tablo” açısından hangi “sıkıntıların” ortaya çıktığını söylemeye gerek yok. Fakat uluslararası arenada “liderliğe” soyunma emelinin AKP iktidarına birkaç gömlek büyük gelmeye başladığını gösteren başka örnekler de var.
Babacan’ın, NATO toplantısı çerçevesinde önceki gün Brüksel’de İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ile yaptığı görüşmeyle ilgili haberleri ele alalım. Arkadaşımız Güven Özalp’in görüşme sonrasında Türk yetkililerinden edindiği bilgiler gerçekten çarpıcı.
Görüşmede, “iki ülke arasındaki, stratejik karaktere sahip ve sağlam temele dayanan ilişkilerin öneminin” altı çizilmiş. Bakanlar ayrıca, “Türkiye ve İsrail arasındaki işbirliğinin bölgenin istikrarı için önemli olduğu” mesajını vererek “işbirliği ve diplomatik görüşmelerin her düzeyde sürdürülmesini kararlaştırmışlar.”
Hâlâ Davos’taki “One minute” çıkışının “şehveti” içinde yüzen AKP yanlısı bir yazar olsam, bu durumda asıl benim “tutarlılık” adına “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diye sormam gerekirdi. Fakat dünya gerçekleri Türkiye’de ne zaman önemli oldu ki?