Başbakan Erdoğan’ın İsrail söylemi, sokakta büyük takdir toplamaya devam ediyor. Ortadoğu’da İsrail aleyhtarı göstericilerin taşıdıkları Erdoğan posterleri bunun kanıtı. Öyle anlaşılıyor ki, bölgede demokrasi olsaydı ve kendisi de adaylığını koysaydı tüm radikal unsurların tercihi o olurdu.
Erdoğan’ın bu popülist söylemi, Türkiye’de de etkin olmaya devam ediyor.
Osmangazi Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Niyazi Çapa, “Köpeklere Giriş Serbesttir. Bu kapıdan Yahudiler ve Ermeniler giremez” kampanyasının ilhamını nereden aldığını açıkladı.
Gazetemizden Önder Yılmaz’a konuşan Çapa’nın, Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarından etkilendiğini belirterek “Ağzına sağlık, üslubunu daha da sertleştirmeli” diye konuşması ibret vericidir.
Erdoğan, tabii ki Çapa ve arkadaşlarını “ayıpladı.” Siyaseten yapması gerekenin asgarisi de zaten buydu. Yoksa ilerde kendisine bu sorulduğunda verecek hiç bir yanıtı olmazdı
Erdoğan ‘göz çıkardı’
Ancak, antisemitizm konusunda kaş yapacağım derken göz çıkarmayı da ihmal etmedi. Uluslararası medyanın Yahudilerin güdümünde olduğunu dair inancını ortaya koyarak, antisemitizmin en bariz ve geleneksel argümanlarından birini kullandığını fark edemedi.
Fakat parçaları arkadan toplamak zorunda olan dışişlerimizde, Erdoğan’ın tüyleri diken diken eden sözleri bundan ibaret değil. Türkiye aleyhtarlarına verdiği en büyük koz, bizce İsrail’in BM üyeliği konusunda söyledikleriydi.
Yani, yüze yakın tasarıya uymayan İsrail’in BM kapısından nasıl sokulduğunu sorgulamasıydı. Belli ki bunu yaparken Türkiye’nin Kıbrıs’tan askerlerini çekmesini isteyen ve Ankara’nın ulusal çıkarları uğruna uymayı reddettiği onca BM tasarısından haberi yoktu.
Bu sözlerinin de kimler tarafından aleyhimize kullanılacağını anlamak için uluslararası ilişkiler uzmanı olmak gerekmiyor. Daha önce belirttik. Altını daha da kalın bir çizgiyle çizerek burada tekrarlamak istiyoruz.
Radikal safa yerleştirdi
Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin dış politikadaki siyasi etkinliğine zarar vermiştir. Yansıttığı Hamas yanlısı görüntü de Türkiye’yi bölgedeki iki siyasi kamptan radikal olanın safına yerleştirmiştir.
Kısacası Türkiye, Mısır’ın başını çektiği ve Suudi Arabistan ile Ürdün gibi kilit ülkelerin dahil olduğu “ılımlılar grubu”nda görülmüyor artık. Türkiye şu anda, bu ülkelerin ilişki dahi kurmaktan çekindikleri Hamas’ın başlıca destekçilerinden biri konumundadır.
Hamas da zaten bu yüzden Erdoğan’a teşekkür yetiştiremiyor. Ancak, gerçek o ki Hamas kaybetmiştir. Direniş görüntüsü kendisine popülist destek sağlasa bile, siyaseten Ortadoğu’da, bir kaç ülkenin desteği dışında, yalnız kalmıştır. Lübnan’daki Hizbullah bile sonunda yardımına gelememiştir.
Türkiye’ye düşen rol
İsrail, tek taraflı ateşkesiyle şimdi bu gerçeği kullanıyor. “Karşılıklı ateşkese gidip, Hamas’a meşruiyet kazandırmam. Ben ateşimi şimdilik kestim. Sizler de Hamas’ı durdurun yoksa aynen yoluma devam edeceğim” diyor.
Peki bu durumda Türkiye’ye ne gibi bir rol düşüyor? Söyleyelim. Sadece Hamas’ı tahriklerde bulunmaması için ikna etme rolü, başka bir şey değil. Zira Türkiye şu anda kimsenin arasını yapacak konumda değil çünkü, Erdoğan sayesinde, tarafını fazlasıyla belli etti.
Bu arada yine hatırlatmak isteriz. Üzerinde çalışılan Mısır planı tutar ve Türk askeri de, söylendiği gibi, Mısır’ın İsrail ve Gazze ile olan sınırına yerleşirse, oradaki görevi İsrail’i değil, Hamas’ın silahlanmasını engellemek olacak.
Bu konuda da kimse kimseyi kandırmasın. Hoşa gitmese de bunlar duygularla fazla ilgisi olmayan, dış politikanın acı gerçekleridir.