Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Erdoğan’ın Davos çıkışı, popülizm düzeyinde kendisine büyük getiri sağladı. Bunun meyvelerini de yerel seçimlerde toplayacaktır. Ancak 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel bile endişesini dile getirmeden edemedi.
“Umalım ki, böyle bir hadise Türkiye’nin zararına olmasın” diyen Demirel’e göre, “Uluslararası meselelerde birtakım faturalar çıkar. Bu faturaların nerede, ne zaman, nasıl çıktığının çok farkına varamazsınız.”
Bu sözler, ateş çemberinden geçmiş kurt bir siyasetçiye ait. Bunu da Erdoğan’ın “Ben diplomasiden değil, siyasetten anlarım” yaklaşımına binaen söylüyoruz. Özetle, bu konuda kaygılı olanlar sadece “monşerler” değil.
Bu açıdan bakıldığında, ABD Başkanı Obama’nın yeni Ortadoğu temsilcisi George Mitchell’ın Türkiye’ye gelmekten vazgeçmesinin, Amerikan tarafının ısrarla belirttiği gibi, “teknik nedenler”den olduğuna inanmak zor.
Türkiye gerçekten bölgenin kilit ülkelerinden biri olmaya başladıysa, Mitchell’ın mutlaka gelip buradaki görüşleri de alması gerekirdi. Oysa bu gezisinde iki ülkeyi es geçti. İlki Suriye, diğeri de Türkiye. Kimse bunun anlamlı olmadığını söyleyemez.

Hamas’ın zaferi
Bu aşamada Erdoğan’ın Hamas avukatlığının Türkiye’yi nereye oturttuğuna bakmakta yarar var. Cuma ve cumartesi günü Türk Atlantik Konseyi’nin Uluslararası Güvenlik ve İşbirliği Konferansı için Antalya’daydık. Bizim de bir sunumda bulunduğumuz konferansın katılımcıları arasında, başta yeni ABD Büyükelçisi James Jeffrey’s olmak üzere, çok sayıda kıdemli diplomat vardı.
Aramızdaki konuşmalardan da gördüğümüz kadarıyla, kendilerini rahatsız eden konuların başında, terör listelerinde bulunan Hamas’ın Türkiye gibi bir ülkeyi arkasına almış olmasıdır. İkinci konu ise Erdoğan’ın, Hamas’ı kastederek, ABD Başkanı Obama’dan “terörün yeniden tanımlanmasını istediğine” dair haberlerdi.
Yabancı bir “monşer”in bu çerçevede “Erdoğan, Türkiye adına ne denli riskli bir alana girdiğinin farkında mı?” şeklindeki sözleri dikkat çekiciydi. Özetle, Erdoğan bu krizde aslında fena hırpalanan Hamas’a “Zafer kazandık” deme şansını sağladı.
Çünkü Türkiye’nin desteği, İran ve Suriye’nin desteğinin çok ötesinde bir şeydir.
NATO üyesi bir ülkeyi yanına çekmesi Hamas açısından çok büyük bir “stratejik zaferdir.”

Türkiye de kaybeder
Ancak bu durum Erdoğan ile “özel dış politika ekibine” büyük sorumluluk yüklüyor.
Çünkü bu işten mutlak şekilde başarılı çıkmak zorundalar. Yoksa sadece kendileri değil, Türkiye de kaybetmiş olacak.
Her şeyden önce, Hamas’ı terörizmden vazgeçirmek durumundalar. Bunun yanı sıra, bu örgüte İsrail’i tanıdığını söyletmek zorundalar. Dahası, Hamas’a, Filistin lideri Abbas’ın dünya nezdindeki otoritesini kabul ettirmek zorundalar.
Uluslararası camianın Hamas’a uyguladığı tecrit politikası ancak böyle kalkacaktır. Öte yandan, Erdoğan ve ekibinin bu koşulları reddeden bir Hamas’ın tek taraflı şartlarını dünyaya kabul ettirme şansı sıfırdır.
Başka bir ifadeyle, bu koşulları kabul etmeyen ve Erdoğan ile destekçilerinin gözünde olmasa bile, Türkiye’nin müttefikleri ve bölgedeki kilit ülkelerin gözünde “terörist” kimliğini sürdüren bir Hamas, Türkiye için büyük bir diplomatik baş ağrısı olacaktır.
Hamas’tan şimdi yükselen bazı sesler, örgüt içinde, yukarıda sözünü ettiğimiz yönde gidilmesini isteyenlerin olduğunu gösteriyor. Ankara’nın bu kesimi teşvik etmesi şart. Aksi takdirde, Türkiye’nin de, bu gidişle, bazılarının “terörizmi destekleyen ülkeler” listesine girmesi dahi mümkün.