Üç ülkeyi kapsayan bu ziyaret sırasında bir şeyi tekrar görüyoruz. Türkiye'nin AB perspektifi Ortadoğu'da ne kadar ilgiyle izleniyorsa, Ortadoğu perspektifi de Avrupa'da o kadar ilgi uyandırıyor. Zaten, 3 Ekim öncesinde olduğu gibi, bu tarihten sonra da Türkiye'nin "medeniyetler arasında" oynayacağı "uzlaştırıcı rolden" söz edilip duruyor. İnsani açıdan soğuk olan petrol zengini Kuveyt ve fakirlik içinde yüzse de insani açıdan daha sıcak olan Yemen'den sonra İngiltere'deyiz. Başbakan Erdoğan ile birlikte bizleri Sana'dan getiren ANA uçağı ile yedi saatlik bir uçuştan sonra Londra'nın Gatwick Havaalanı'nda sabahın erken saatlerinde indiğimizde Türkiye'nin Ortadoğu ile AB perspektifleri arasında bir köprü de kurmuş oluyoruz. AB'nin gayri resmi zirvesinin yapıldığı Londra yakınlarındaki Hampton Court'a hareketimizden önce, Langham Oteli'nin lobisinde Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ile ayaküstü sohbet ediyoruz. Şener, Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerine başlayacak olmasının Ortadoğu'da uyandırdığı ilgiyi doğrulayan sözler sarf ediyor. Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Saleh'in, Erdoğan onuruna önceki akşam verdiği iftar yemeği sırasında, bu gelişmeden duyduğu memnuniyeti özellikle dile getirdiğini anlatıyor. Şener'e göre, Türkiye'nin gelişen AB perspektifi aynı zamanda Körfez'in petro-dolar zengini ülkeleri açısından da bir "teşvik unsuru." Körfez'de teşvik unsuru Bu perspektifle gelen güven, söz konusu ülkelerin Türkiye'ye yatırım yapma arzularını da körükleyecek nitelikteymiş. Bu sözler bile bu perspektifin "derinliğini" sergilemeye yetiyor. Türkiye'nin Avrupa'da ve özellikle 3 Ekim sürecinde Ankara'ya büyük destek veren İngiltere'de uyandırdığı ilgiye gelince, Londra Büyükelçimiz Akın Alptuna bu konuda, yarı şaka yarı ciddi, "Artık buramıza geldi, işimizi yapamaz olduk" diyor. Alptuna, hemen hemen her gün bir yerde Türkiye üzerine bir konferansa veya seminere koştuğunu, bu merakın ardının arkasının kesilmediğini söylüyor. Bu artan ilginin bir diğer somut göstergesi olarak da, dünyanın en ünlü üniversitelerinden London School of Economics'de (LSE) bir Türkiye araştırmaları kürsüsünün kuruluyor olmasına işaret ediyor. LSE'de kürsünün önemi Alptuna, Başbakan Erdoğan'ın da katıldığı törenle dün açılan bu kürsünün, Avrupa açısından da bir ilk olduğunu söylüyor. Modern Türkiye'yi araştıracak olan bu kürsünün bir diğer özelliği de, LSE'deki Yunanistan araştırmaları kürsüsü ile karşı karşıya olması. Alptuna bunun da bir "ilk" olduğunu belirtiyor. "Altı eşli" VIII. Henry'nin Londra'nın hemen dışındaki sarayı Hampton Court'ta yapılan gayri resmi zirveye gelince, Erdoğan bu vesileyle kısa bir görüşme yaptığı Tony Blair'e 3 Ekim sürecinde Türkiye'ye verdiği sağlam destekten dolayı yüz yüze teşekkür etmek fırsatı buldu. Blair'e teşekkür etti AB'nin küreselleşmiş dünyadaki yeri konusunda bir "beyin fırtınası" mahiyetindeki bu zirvenin Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren bir boyutu aslında yoktu. Zaten Erdoğan da, zirvenin kendisine değil, bu çerçevede düzenlenen ve AB'ye aday ülkelerin liderlerinin de davet edildikleri öğle yemeğine katılıyor.Türk medyasının dikkatine gelince, bu, yemekte konuşulanlardan ziyade tek bir soru üzerinde yoğunlaşıyor: Başbakan Erdoğan, Kuveyt ve Yemen'de olduğu gibi niyetliyse, bunun için ne tür bir protokol tertibatı alındı? Merak edilen buydu. Hararetli bir telefon trafiğinden sonra Erdoğan'ın Londra'da "seferi" konumuna geçip oruçtan çıktığını öğreniyoruz. Böylece İngiltere de sıkıntılı bir durumdan kurtulmuş oluyor. Bu gelişme bile Türkiye'nin Doğu ile Batı arasındaki köprü rolünü bir yerde teyit etmiş oluyor. semihi@cnnturk.com.tr Sıkıntılı durumdan çıkış