Başbakan Erdoğan’ın Gazze krizi çerçevesinde sergilediği yaklaşım İsrail ve Yahudi lobisini kızdırmakla kalmadı. Genellikle “ılımlı” sayılan ve Ortadoğu sorununa çözüm arayışları çerçevesinde “öncül” konumda olan ülkeleri ve grupları da yabancılaştırdı. Bunun doğal sonucu da Ankara’nın Ortadoğu’daki barış arayışları açısından arka koltuğa oturtulması oldu.
Erdoğan’a gocunanların başında Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas geliyor. Erdoğan’ın “Hamas, Abbas’ın keyfi için seçilmedi” anlamına gelen sözlerinden sonra, Filistin yönetimine bağlı yetkililerin bunu “dostane olmayan kaba bir tavır” olarak değerlendirmeleri tabii ki şaşırtıcı değil.
Bu arada, özellikle AKP yanlısı çevrelerin dillendirdikleri, “Mahmud Abbas’ın yasal dönemi 9 Ocak’ta doldu” söylemi ise Filistin yönetimi yetkililerini son derece rahatsız ediyor. Filistin Büyükelçiliği’ne yakın kaynaklar, “Bunu bir tek Hamas ve radikal yandaşları ile Türkiye söylüyor” diye sitem ediyorlar.
Kahire’de hoşnutsuzluk
Söz konusu yetkililer, Türk medyasına ilettikleri bilgi notlarıyla, Filistin anayasasına göre Abbas’ın niçin işbaşında kalacağını anlatmaya çalışıyorlar.
Öte yandan, Erdoğan’ın bu kriz sırasında sergilediği ve diplomatik çevrelerde “Mısır’dan rol çalma girişimi” olarak değerlendirilen tutumu da Kahire’de büyük hoşnutsuzluk yaratmış bulunuyor.
Erdoğan’ın bu tavrının, Ortadoğu ile yakından ilgili olan Washington’da da tepki yarattığını söylemeye ise gerek yok. Nitekim ABD Başkanı Obama, Ortadoğu özel temsilcisi George Mitchell’ı önceki gün dünyaya takdim ederken, hem Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas ile çalışacaklarını ortaya koydu, hem de “barış için sarf ettiği çabalardan dolayı” Mısır’a teşekkür etti.
Obama aynı zamanda, Washington’un, terör taktiklerini bırakıp İsrail’in var olma hakkını tanımasına kadar politikasını Hamas’ın tecrit edilmesi üzerine oturtacağını ortaya koydu.
Bu arada, bazı hükümet yetkililerimizin, Gazze’deki mevcut ateşkesin ve Mısır’ın ateşkes sonrası için ortaya koyduğu planın “asıl fikir babası olduğumuzu” ısrarla savunmalarına rağmen, Obama’nın, bırakın teşekkür etmeyi, Ortadoğu sorunu bağlamında Türkiye’den hiç söz etmemesi dikkat çekti.
Oysa daha birkaç hafta öncesine kadar Türkiye, özellikle Suriye ve İsrail arasında yaptığı arabuluculuk nedeniyle, “bölgenin yeni umudu” olarak hem ABD, hem AB, hem de bölge ülkelerinde takdir topluyordu. Bugün ise aynı Türkiye “Hamas’ın koruyucusu ve sözcüsü” konumuna düşürülmüştür.
Tarafını belli eden arabulucu!
Bu durumda ne İsrail ile Filistinliler, ne Mısır ile Hamas, ne de Hamas ile Filistin yönetimi arasında “arabuluculuk” yapabilecek durumdadır artık. Çünkü tarafını bu denli belli eden bir ülke arabulucu olamaz.
Ankara’nın Hamas ile Filistin yönetiminin arasını yapmak istediğini duymaları üzerine Abbas’a yakın kaynaklar da zaten, yabancı ajanslara, “Teşekkür ederiz ama gerek yok, biz Mısır’la çalışıyoruz” türünden açıklamalar yapmışlardır. Ankara’daki Filistin elçiliği kaynakları bile, “ara bulmak isteyenlerin tüm taraflara eşit mesafede durması gerekirdi” diye konuşuyorlar.
Sonuçta Türkiye gayet ihtiyatlı gidip bölgedeki siyasi profilini yükseltirken, Başbakan Erdoğan’ın “popülist dış politikası” her şeyi altüst ederek Ankara’yı, yukarıda dediğimiz gibi, Ortadoğu’daki barış arayışları çerçevesinde arka koltuğa oturtmuştur.
Artık duygusal nedenlerden dolayı mı, yoksa -Ankara’daki bazı yabancı diplomatların iddia ettikleri gibi- seçim öncesinde iç siyasete dönük hesaplı yatırım olarak mı, bilemeyiz. Fakat Erdoğan’ın tavrı “siyasi popülizm” ile dış politika gerçekleri arasındaki uyuşmazlığı, adeta ders kitaplarına örnek olacak şekilde, ortaya koymuştur.