Batılı çevrelerde AKP iktidarı konusunda ciddi bir “uyanışa” tanık oluyoruz. Ankara’daki Avrupalı ve Amerikalı diplomatlarla yaptığımız konuşmalar bunu açıkça ortaya koyuyor. Batı basınında son günlerde çıkan haber ve yorumlar da bunu ayrıca kanıtlıyor.
Gözlerin iyice açılmasına TÜBİTAK’ta yaşanan Darwin işgüzarlığı kadar hiçbir şeyin yaramadığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çerçevede Başbakan Erdoğan’ı ve hükümetini kızdıracak gelişmelerin yaşanacağını da görüyoruz.
Zira bize söylenenlere bakılacak olursa, bu konuyu Avrupa Parlamentosu’na taşımaya hazırlananlar var. Bu arada bir Avrupa ülkesi büyükelçisinin, “İktidarı ele geçirdiler. Gücü de ele geçirecek olsalar, demek Türkiye bu yönde ilerleyecek” demesi çarpıcıydı.
Dikkat çeken bir diğer husus ise Ankara’daki kıdemli AB diplomatları arasında AB Komisyonu’na karşı artan tepki. Komisyon’un Ergenekon davasıyla ilgili gariplikler ve basına dönük baskılar karşısındaki sessizliğini anlamakta güçlük çeken bir diplomat bu konuda şunları söyledi: “Dönem başkanının 26 ülkeyi aynı noktada toplayıp AB Konseyi adına bir ortak açıklama yapması güç olabilir. Sonunda her ülke kendi çıkarını düşünüyor. Fakat Türkiye’yi yakından takip eden Komisyon’un olayları görmesi ve bazı hallerde sesini yükseltmesi gerekiyor.”
İşler tozpembe değil
Bir başka Avrupalı diplomatın, “Popülizm yoluyla gelen diktatörlüğün en acı örneğini yaşamış bir kıta olarak Avrupa’nın bu konularda çok duyarlı olması gerekiyor” sözlerini de aktarmak isteriz.
İş bununla da kalmıyor. Türkiye’deki demokratik muhalefeti “zavallı” (pitiable) diye tanımlayan bir başka diplomat ise şöyle konuştu:
“Bu durumda Türkiye’deki iktidarı demokrasinin temel değerleri açısından doğru yolda tutma görevi AB’ye kalıyor. Hükümetin ‘iç işlerine müdahale’ diye şikâyet etme hakkı da yok. AKP, Türkiye için AB üyeliğini istiyorsa bu müdahaleye katlanacak. İstemiyorsa o zaman bunu açıkça söylemeli.”
İşler Amerikan cenahında da sanıldığı kadar tozpembe değil. Washington Post’un Türkiye ile ilgili son yorumu da bunu zaten ortaya koyuyor. Dışişleri Bakanı Clinton’un, ABD’nin insan hakları raporu konusunda kendisine şikâyet eden Başbakan Erdoğan’a gerekli yanıtı veremediğine inanan da sadece Washington Post değil.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın “arka sıra görevlileri” diye tanımladığı raporu hazırlayanların da çok memnun oldukları söylenemez. Bu raporların ABD Kongresi’nin emriyle hazırlandığını hatırlatan bir “arka sıra görevlisi”, AKP iktidarının basına karşı uyguladığı baskıların 2009 raporunda da tüm ayrıntılarıyla yer alacağını söyledi.
Laiklik uyarısı artacak
Amerikan kaynakları, Dışişleri Bakanı Clinton’un, zamanında bir ABD başkanını dahi devirmiş olan (Watergate skandalının kahramanı Nixon’u kastediyorlar), Washington Post gazetesinde çıkan bu sert yorumu “çok ciddiye alacağından kuşku duyulmaması gerektiğini” de belirtiyorlar.
Uzun lafın kısası, Türkiye’nin demokratik ve laik çizgide kalmasına dönük uyarıların hem AB’de, hem de ABD’de artacağını söyleyebiliriz. Ne yazık ki bu konularda artık dışarıya bakmak zorunda kalıyoruz, zira Türkiye’deki muhalefetin gerçekten “zavallı” olan durumu ortada.
“Kara çarşaf açılımları” gibi çıkışlar da dahil olmak üzere, herkes garip yaklaşımlarla sadece kendi siyasi çıkarını düşünürken, olan demokratik ve laik düzenimize oluyor. Bu durumda,
bırakın Darwin’i, yakında Galileo ve Kopernik’i de yasaklamaya kalkanlar çıkarsa hiç şaşmayalım.
* * *
Gazeteci ve yayıncı İlhan Çevik’in vefatını üzüntüyle öğrendim. Eski aile dostumuz olmasının yanı sıra, uzun yıllar Turkish Daily News gazetesinde çalıştım. Başta eski dostum İlnur Çevik olmak üzere, kederli ailesine başsağlığı dilerim.