Dünkü yazımızda ele aldığımız konuya bugün de devam ediyoruz çünkü önemli gelişmeler var. Konu ayrıca önemli çünkü “rasyonel dış politika yönetimi” açısından nelerin yapılması, nelerin ise yapılmaması gerektiğini ortaya koyan somut bir örnekten söz ediyoruz.
Hatırlayacaksınız, Başbakan Erdoğan, geçen Pazartesi günü Brüksel’de Hamas’ın kazandığı 2006 seçimlerden söz ederken, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ı kastederek, “Abbas’ı memnun etmek için bu seçimleri yapmadık ki!” ifadesini kullanmıştı.
Bu ise Filistin Yönetimi nezdinde, haliyle, büyük rahatsızlık yaratmıştı. Başbakan Erdoğan’ın Gazze krizi sırasında açıkça yansıttığı Hamas yanlısı tavırdan zaten hoşnutsuzluk duyulan Abbas kampında Ankara’ya dönük kuşkular artmıştı.
Mahmud Abbas’ın görev süresi
Bu arada, Filistin lideri olarak Mahmud Abbas’ın yasal süresinin 9 Ocak’ta dolduğuna dair söylemin Türkiye’de sık sık dillendirilmesi, AKP hükümetine duyulan kızgınlığı körüklemişti. Filistin Büyükelçiliği medyamıza, Abbas’ın Filistin lideri olarak yoluna nasıl devam edeceğini anlatan bilgi notları gönderme ihtiyacını duymuştu.
Özetle, Türkiye’nin son haftalarda, Mahmud Abbas’a bağlı olan El Fetih’in düşmanı olan Hamas’ın baş destekçilerinden biri haline gelmesi ve “Ortadoğu’daki radikal kampa kaymakta olduğuna dair görüntü vermeye başlaması, Ramallah’ta kaygı ile izleniyordu.
Bu karmaşık görüntü karşısında Mahmud Abbas’ın “Ankara’da neler oluyor?” sorusuna yanıt almak için bizzat devreye girmesi ve bu çerçevede önceki gün Cumhurbaşkanı Gül’ü araması şaşırtıcı değil. Ne de olsa, Filistin Yönetimi için Türkiye ile ilişkiler, her zaman olduğu gibi, bugün de hayati derecede önemli.
Abdullah Gül’den akort ayarı
Fakat, buradaki en önemli husus, görüşmenin kendisinden ziyade, Cumhurbaşkanı Gül’ün Abbas ile konuştuktan sonra dış politikamız açısından yapma ihtiyacını duyduğu önemli “akort ayarıdır.”
Cumhurbaşkanlığından Abbas görüşmesi hakkında yapılan açıklamadaki sözlerin, Başbakan Erdoğan’ın Filistin lideri konusunda yansıttığı olumsuz hava ile ciddi şekilde çelişmesi de, elbette ki, gözden kaçmıyor.
Açıklamada şunlar söyleniyor:
“Sayın Cumhurbaşkanımız (görüşme sırasında), Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın liderliğinde Filistinliler arasındaki birlik, beraberlik ve uzlaşıya verdiğimiz önemi yineleyerek, Filistin sorununun barışçıl, kalıcı ve adil çözümüne katkı sağlamaya yönelik yoğun ve etkin diplomatik gayretlerimizin devam edeceğini vurgulamışlardır.”
Burada diplomatik dille söylenen aslında şudur:
“Türkiye, Filistin sorununa çözüm arayışları sırasında Mahmut Abbas’ın liderliğini kabul ediyor. Filistinlileri uzlaştırma çabalarında da bu gerçeği göz önünde tutacaktır. Türkiye, Filistin sorunun çözümü konusundaki etkin gayretlerini sürdürmek arzusundadır. Bunu yaparken de Mahmut Abbas ile çalışacaktır.”
Dış politikada doğru çerçeve
Gül adına yapılan bu açıklama, dediğimiz gibi, çok önemli bir “akort ayarıdır.” Amacı da “Türkiye nereye gidiyor?” sorusunun önünü kesip dış politikamızı, ülkemizin bölgesel ve uluslararası çıkarları açısından, doğru çerçeveye oturtmaktır.
Gül’den gelen bu akort ayarının, Ortadoğu’da son dönemde kaybettiğimiz diplomatik zeminin yeniden kazanılmaya başlanması açısından önemi de büyüktür.