Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ANKARA - 3 Ekim'in "sessiz kahramanlarından" İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Peter Westmacott, son derece zorlu ve son dakikaya kadar ne çıkacağı belli olmayan bir süreçten geçildiğini gizlemiyor. Ancak, uykusuz gecelere ve yorgun günlere rağmen başarılı bir sonuca varılmış olmasını mesleki hayatının en haz verici anlarından biri olarak tanımlıyor. Türkiye'nin AB için çok önemli olduğunu ve global düzlemde bazı AB üyelerinden daha önemli bir rol oynadığını söyleyen Westmacott, 3 Ekim ile ilgili sorularımızı yanıtladı: Westmacott: Elbette ki alınan sonuç benim için bu iki günün yüksek noktasıydı. Bu ülkeye ilk kez 20 yıl kadar önce geldim. Ayrıldıktan sonra da geri gelmek istedim ve bunun için fırsat kolladım. Çünkü bu müzakere sürecinin çok önemli olacağını biliyordum. Tabii bu işin İngiltere'nin AB Dönem Başkanlığı'na rastlayacağını o sırada bilemezdim. Ancak alınan sonuç benim için çok heyecan verici. Bu da mesleki olarak bana büyük haz veriyor. Bu zorlu sürecin sizin için en tatmin edici noktası hangisiydi? Telefonlardan uyuyamadım Ne zaman uyumaya çalışsam dakika başına ya telefonum çaldı ya da bir mesaj geldi. Bu özellikle pazar gecesi oldu. Ertesi sabah ise bir yandan Dışişleri Bakanımızın Dışişleri Bakanı Gül ile görüşmek istediğini ilettiler ve bununla uğraştım, diğer yandan da ortaya çıkan bir dizi yeni belgeyi Türk tarafına iletmem gerekiyordu. Bunun için çok sıkı bir koreografi gerekiyordu. Bu yüzden "gerçekten hızlı ve çok yorucu bir süreçti" diyebilirim. Uykusuz geceler geçirdiniz. Çok mu yoruldunuz? İlki; 3 Ekim Pazartesi sabahı Dışişleri Bakanlığı'na gittiğimde Türk pozisyonu ile 25 üyenin pozisyonu arasındaki ciddi farklılıkların sürdüğünü gördüğüm ve bu durumda ya Türk tarafının anlaşmayı reddedeceğini ya da hiçbir anlaşmaya varılamayacağını hissettiğim andı. O anda Türk tarafının önünde dürüst ve adil sayılacak ve 17 Aralık kararı ile uyumlu olan bir anlaşmanın olmadığını anladım. Aklınızda kalan anları hangileri? Unutmayacağım ikinci an ise; 3 Ekim Pazartesi gecesi anlaşmaya varıldığını düşündüğüm bir sırada -ki o sırada meşhur paragraf 7 ile ilgili metinle AKP Genel Merkezi'ne gitmiştim- gelen bir mesajla, sandığımız şeyin Lüksemburg'da farklı algılandığını bize gösteren andı. Her şeyin çökmek üzere olduğunu sandığım o anı da unutmayacağım. Şu unutulmamalı tabii; bu, AB ile Türkiye arasında bir müzakere süreci değildi. 25 üye ülke arasında bir müzakereydi ve bu müzakere sürerken Dönem Başkanı kendi inisiyatifini kullanarak Türk hükümetine danışıyordu. Yani 25 ülke kendi aralarında anlaşamamış olmasaydı, fikrini sormak üzere Türkiye'ye sunulabilecek bir belge de olmayacaktı. Taslak, dürüst ve adil değildi Desteğimizin nedeni çok Birçok nedeni var. Türkiye'nin AB'ye olumlu katkısı olacağına inanıyoruz. Türkiye'deki reform ve modernizasyon sürecini sürdürmek için bunun en iyi yol olduğuna inanıyoruz. Ayrıca farklı dinlerden gelen toplumların ortak değerlerde buluşabileceklerini göstermesi açısından da bu çok önemli. İngiltere, Türkiye adına bu çabayı niçin gösterdi? Avusturyalıların ciddi endişeleri vardı. AB'nin hazmetme kapasitesi gibi. Ama vetolarını kullanmaya hazır olup olmadıklarını bilemiyorum, çünkü Avusturya'nın iç gelişmeleri hakkında fazla bilgim yok.Avusturya ile son dakikaya kadar süren büyük görüş ayrılıklarını aşmak gerçekten büyük bir başarıydı. Avusturya'nın, Hırvatistan konusunda bir anlaşmaya varılmasından sonra fikir değiştirdiğine ilişkin spekülasyona gelince, bundan o kadar emin değilim. Avusturyalıların istediği neydi? Bu kadar inadı sadece Hırvatistan için mi gösterdiler? Vetolarını kullanabileceklerini hiç düşündünüz mü? Ben şahsen şantaj anlamına gelebilecek herhangi bir şey görmedim. Bizim iş yapma yöntemimiz bu değil. Onun için bu tanımlamayı reddediyoruz. Ama burada şu da unutulmamalı; Kıbrıs hükümeti başından beri bu müzakerelerin başlaması gerektiğini söyledi. Tabii ki kendi siyasi gündemleri vardı. Ancak nihai tahlilde şunu unutmamak lazım: Kıbrıs bu müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasını değil, başarıyla sonuçlanıp üyelik müzakerelerinin başlamasını istiyordu. Kıbrıs Rum basını, İngiltere'yi kendilerine şantaj yapmakla suçluyor. Buna ne diyorsunuz? Bu kesinlikle bizim görüşümüz değil. Tabii AB'nin, özellikle Fransa'da Avrupa Anayasası'nın reddedilmesinden sonra bir durum değerlendirmesi yapması gerekecek. Ama AB'nin basit bir ortak pazara dönüştürülmesi bizim açımızdan kabul edilir bir seçenek değil. Türkiye'nin daha şimdiden Afganistan ve Balkanlar gibi yerlerde yaptıklarına bakın. Buralarda Türkiye, AB üyesi ülkelerle birlikte barışın sağlanmasına ve korunmasına önemli katkılarda bulunuyor. Hatta bazı AB üyelerinden çok daha fazla katkıda bulunuyor. Türkiye'nin, örneğin Pakistan ve İsrail Dışişleri bakanlarının bir araya getirilmesinde olduğu gibi, oynadığı diğer önemli rollere bakın. Türkiye'nin bu bölgede AB'nin de işine gelecek ilişkileri var. Onun için bize yardımcı olmak konusunda ciddi katkıları olan bir ülkedir. Eski Fransa Cumhurbaşkanı Giscard d'Estaing'in, Türkiye'nin AB'yi dev bir ortak pazar olmaya mahkûm ettiği görüşüne katılıyor musunuz? Milliyet yazarı ve CNN-Türk Diplomasi Editörü Semih İdiz, AB'ye üyelik görüşmeleri sırasında dünyanın en önde gelen haber kanalı CNN International'a konuk oldu. CNN, tarihi kararı Semih İdiz'e yorumlattı. semihi@cnnturk.com.tr İdiz CNN'de