İran’ın ruhani ve fiili lideri Ayetullah Ali Hameney’in, ABD Başkanı Barack Obama’nın nevruz mesajı yoluyla Tahran’a uzattığı dostluk elini anında reddedip geri çevirmesi, mollaların son gelişmelerden duydukları derin kaygıyı açıkça ortaya koyuyor.
Bu durum aynı zamanda, mollaların tercihi olan radikal köktendinci Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın, Washington ile ilişkilerinde Türkiye’nin arabuluculuğuna ihtiyaç duymadıklarını dünya kamuoyu önünde açıklama ihtiyacını duymasının nedenini de açıklıyor.
Bugüne kadar büyük ölçüde ABD ve Avrupa ile düşmanlığının siyasi rantı sayesinde ayakta durmayı başaran molla taifesinin en büyük kâbusu, Batı ile ilişkilerin normalleşme sürecine girmesiyle, ülke içindeki liberal kanadın güçlenecek olmasıdır.
Mollaları rahatsız eden gelişme
Haziran ayında yapılacak olan -ve İran’ı yakından takip eden gözlemcilerin bildirdiklerine göre Ahmedinecad’ı zorlayacak olan- cumhurbaşkanlığı seçimleri de göz önünde bulundurulursa, bizce görüntü biraz daha netleşiyor.
Özetle, Batı ile gerginlik siyaseti mollaların ve siyasi âlemdeki uzantılarının fazlasıyla işine geliyor. Hatta bir yerde var oluş nedenlerinden başlıcasının bu olduğu dahi söylenebilir.
Kısacası, bu gerginlik siyasetinin erimeye başlamasıyla, İranlıların, özellikle günlük yaşamlarındaki özgürlükler konusunda duydukları bazı temel özlemlerin tekrar su yüzüne çıkmasından korkuyorlar.
Liberallerin adayı olan eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin, reformistlerin başlıca adaylarından Mir Hüseyin Musavi’nin elini güçlendirmek için, haziran seçimlerinden adaylığını çekmesi de zaten mollaları yeterince rahatsız etmiş bulunuyor.
İranlının ulusal duygusu güçlü
Burada elbette ki bu adımın Ahemdinecad’a yarayacağını belirtenler var. Ancak aksini düşünenlerin sayısı da hiç de öyle yabana atılacak gibi değil. Bu arada Ahmedinecad’ın önündeki en önemli sorunlardan birinin ekonomideki kötü gidişat ve kronikleşmiş bulunan işsizlik olduğu da unutulmamalı.
Bu bir durumda halkın yeniliğe ihtiyaç duyacağı ve bu çerçevede ABD ve Avrupa ile ilişkilerin düzelmesini olumlu bir gelişme olarak göreceği aşikâr. İranlıları, silme mollaların peşinde askeri adımlarla koşan köktendinci radikallerden ibaret bir millet olarak görmek son derece hatalı. İran’a gitmiş olanlar zaten bunu bilirler.
Öte yandan, İranlılar ulusal duyguları güçlü olan bir millettir. Bu yüzden de dünyadan saygı beklemeyi her millet gibi hak ediyorlar. Obama da zaten bu yüzden İran’a dönük açıklamalarında, ki bunu nevruz açıklamasında da gördük, “saygı” kelimesini hep ön planda tutuyor.
Türkiye’nin çıkarına olmaz
Bu durumda, başta Ayetullah Hameney olmak üzere, mollaların ve siyasetteki uzantılarının endişe duymaları kaçınılmaz oluyor. Zira, bugüne kadar halkı, tüm dünyadaki radikallerin klasik ve ucuz yöntemi olan, “dış düşman” korkusuyla bir arada tuttular. “Bu düşmanın” şimdi “dost olmaya” çalışması haliyle işlerine gelmez.
Bu genel durumdan Türkiye’ye de bir görevin çıkacağını söyleyebiliriz. Ancak bunun bir “arabuluculuk” görevi olmayacağı artık anlaşıldı. Bu görev, Ankara’nın -Tahran ile var olan iyi ilişkilerini kullanarak- İran yönetimini, gelen dostluk ve barış mesajlarını anında geri çevirmemesi konusunda ikna etmek olacaktır.
Başbakan Erdoğan’ın dış politika Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu’nun, ABD ile ilişkilerde açılmakta olduğunu büyük bir coşkuyla ilan ettiği yeni dönemin gereği de zaten budur.
Kaldı ki, hemen yanı başımızda nükleer güç olma iddiasıyla sürekli gerginlikten medet uman köktendinci bir rejimin bulunması, herhalde Türkiye’nin de çıkarına olamaz.