Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Burada elbette ki, Türkiyeli Musevilerden söz ediyoruz. Hatta bize kalırsa, kendilerini “Musevi Türkler” diye tanımlamak daha doğru olur.
Zira son birkaç günümüzü geçirdiğimiz Tel Aviv’de tanıştığımız kişiler bize “Türkiyeli” gibi değil, düpedüz “Türk” gibi geldi.
Nitekim İsrail’deki sayıları 100 bin kadar olan bu kesimin önderlerinden Nesim Güveniş kendileri hakkında şunları söylüyor:
“Türkiye doğduğumuz yerdir. Suyunu içtik, ekmeğini yedik, havasını teneffüs ettik. Orada Atatürk ilkeleriyle eğitildik. Ordusunda hizmet ettik. Hâlâ örf ve âdetlerini uyguluyor, müziğini dinliyor, dilini konuşuyor, haberlerini izliyoruz.”
Tevazudan olsa gerek, Güveniş söylemiyor. Ama on yıllar boyunca Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına da hizmet etmiş bir kesimden söz ediyoruz. Kendisi de zaten uzun yıllar boyunca Eczacıbaşı’nın İsrail’deki temsilciliğini yapmış. 

Türkiye yanlısı etkin bir lobi
Laik bir Türkün perspektifinden baktığınıza bu insanlara “Türk”ten başka bir şey demek pek mümkün değil. Söz konusu olan da, birçok Ortadoğu ülkesinin aksine, Türklere büyük bir sempatinin duyulduğu 7.4 milyon nüfuslu İsrail’de, Türkiye’den yana çok etkin bir lobidir.
Ama bu kesim bugün Türkiye’ye karşı buruk ve kırgın. İsrail’deki “Türkiyeliler Birliği”nin yayın organı olan “Bülten”i çıkaran Güveniş, “İsrail’de yaşayan 100 bine yakın Türk Yahudisinin kırılan kalbini onarmak kolay değil” diyor.
Tel Aviv Üniversitesi’ne bağlı Moşe Dayan Merkezi’nin, “Süleyman Demirel Programı” çerçevesinde, büyükelçiliğimizin de katkılarıyla düzenlenen, Türk-İsrail ilişkileri üzerine bir konferans için İsrail’deydik. Konferans sırasında sözünü ettiğimiz burukluk ve kırgınlık fazlasıyla hissediliyordu.
İsrail’deki Türkiyelilerin hayal kırıklığı, elbette ki, Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta doruğa çıkardığı ve birçok kişinin Türkiye’deki yeni yetme antisemitlere fırsat sağladığına inandığı İsrail karşıtı söyleminden kaynaklanıyor.

‘Millet töhmet altında kaldı’
Güveniş’e göre, “Çok sevdikleri Türkiye’nin ve Türklerin Başbakanı’nı dinlerken, içlerinden bir şeylerin koptuğunu hissetmişler.” Açıkçası, Başbakan Erdoğan “Türk-Yahudi dostluğunu bir anda yıkmıştı.”
Ancak, İsrail ordusunun Gazze’de yarattığı insanlık dışı manzaralar da göz ardı edilecek gibi değil. Bunu da tabii ki Türkiyeli Musevi muhataplarımıza sorduk. Hemen hepsi bu görüntülerin kendileri için de kabul edilemez olduğunu söyledi.
Nitekim Güveniş’in de dediği gibi, “Çocuk cesetleri görüntüsü karşısında kimse duyarsız kalamazdı.” Bu nedenle hem İsrail içinden hem de dünyadaki Yahudilerden de tepki geldiğini hatırlattılar.
Ancak Erdoğan’ın Davos’ta sarf ettiği “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözlerinin bütün bir milleti töhmet altında bıraktığını belirttiler. “ ‘İsrail ordusu’ veya ‘İsrail hükümeti’ deseydi, anlardık. Ama ‘siz’ deyince sanki millet olarak hepimizi kastetmiş gibi oldu” dediler. 

Gönül alma zamanı
Bu arada, Türkiye’de “Buraya köpekler ve Yahudiler giremez” pankartlarının Erdoğan’ın sert yaklaşımından sonra ortaya çıktığını hatırlattılar. Türk bayrağı yerine, Filistin ve Hamas bayraklarının dalgalandığı gösterilerin bundan sonra arttığına işaret ettiler.
Nesim Güveniş’in bu gösteriler hakkındaki görüşü de çarpıcı “Eminim, biz, mitinglerde bağıran sakallı, şalvarlı, başı yeşil bantlı Türklerden çok daha Türküz.”
Uzun lafın kısası, İsrail’de hakkında bazı kuşkuların bulunduğu Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na burada önemli bir “gönül alma” görevi düşüyor.
Başbakan Erdoğan’ın önceki gün, Avrasya İslam Şûrası’nın açılışında yaptığı konuşmada, “antisemitizmi bir insanlık suçu olarak kabul ettiğini” vurgulaması ise bu açıdan çok iyi bir başlangıçtır.
Bizce hükümetlerimizin görevi, dışarıda işi zaten zor olan Türkiye’ye gönül bağı bulunan insanları kaybetmek değil, onlar sayesinde etrafımızdaki dostluk çemberini genişletmeye çalışmak olmalıdır.