ABD’nin Irak’ı işgali ve İsrail’in Gazze vahşetinden sonra “terörle savaş” kavramının yeni bir değerlendirmeye tabi tutulmaya başlandığı görülüyor. İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband’ın Guardian gazetesine bu konuda önceki gün yazdığı yazı bunun son kanıtı.
Bu yazıya döneceğiz fakat önce şunları belirtmek istiyoruz. “Terörle savaş” adına insan haklarını hiçe saymanın terörü yok etmediği, aksine, teröristlere belli bir “meşruiyet” sağladığı artık anlaşılmaya başlandı.
Türkiye’nin önde gelen uluslararası hukuk uzmanlarından olan yazarımız Rıza Türmen de kısa bir süre önce, terörle mücadele eden devletlerin bir elinin bağlı olduğunu belirtmişti. Bu da şu demektir:
Teröristlerin hakları
Teröristler hak ve hukuk gibi kavramlar karşısında kendilerini sorumlu hissetmezler. Bu grupların “terörist” olma özellikleri bundan kaynaklanır. Hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına önem verdiklerine inanan devletlerin ise böyle bir lüksleri yoktur.
Özetle, devletler, hiç hoşa gitmese de, teröristlerin bile hakları olduğunu teslim etmek zorundalar. Yoksa terörist olmakla suçlanan kişileri gördükleri yerde öldürür, işi orada bitirirlerdi.
Ancak, bunu bugün yapanların “terörist devlet” konumuna düştüğünü hep birlikte görüyoruz. Yukarıda da dediğimiz gibi bu durum sadece teröristlere yarıyor zira aradıkları meşruiyete zemin hazırlıyor.
Bir hamlede, “terörist” olmaktan kurtulup, “zulme karşı savaşanlar” olarak görülmeye başlanıyorlar. Zira devlet de terör taktikleri kullanıyorsa, o zaman terörist ile devlet arasında bir fark kalmıyor.
İsrail, savaş suçu işliyor
İsrail şu anda “terörle mücadele” adına savaş suçu işliyor. Amerikalı ve İngiliz askerlerinin de Irak’ta aynı şeyi yaptıklarını gördük. Washington ve Londra “terörist devlet” yaftasını yememek için bu kişileri kendileri yargılayıp cezalandırıyorlar.
Böylece, “Suçu devlet değil bireyler işledi” demeye getiriyorlar. İsrail’in ise böyle bir şeyi yapması söz konusu değil. Zira Gazze’de şu anda çoluk çocuk öldürerek savaş suçu işleyen askerleri İsrailliler için birer “kahramandır.”
Bu durumda İsrail kendisini “terörist devlet” konumuna düşürmüş oluyor. Bunu söyleyen de sadece biz ve “bir avuç İsrail aleyhtarları” değil. Haaretz gazetesi yazarı Gideon Levy’den Oxford Üniversitesi Profesörü Avi Shlaim’e kadar Yahudi dinine mensup çok sayıda vicdanlı insan da aynısını cesur bir şekilde belirtiyorlar.
Hem Levy’ye hem de -uluslararası ilişkiler profesörü olan ve 1960’larda İsrail ordusuna görev yapan- Shlaim’e göre, Gazze’de savaş suçu işlediği için İsrail’in yargılanması gerekiyor.
Hukuk terörizme karşı önemli
Türkçe çevirisini dünkü Radikal gazetesinde bulacağınız, Miliband’ın Guardian’da yayımlanan aşağıdaki sözleri, burada anlatmaya çalıştıklarımızın ışığında, önem kazanıyor:
“Terörizme hukukun üstünlüğünü çiğneyerek değil, onu savunarak karşılık vermeliyiz, zira bu, demokratik toplumun köşe taşıdır...Guantanamo’nun dersi budur... Teröristler ülkeleri korkuya ve kine sürüklediklerinde, bölünme ve husumeti beslediklerinde, ülkeleri şiddet ve baskıyla karşılık vermeye zorladıklarında başarı kazanmış olurlar.”
Bu sözler hukuk, insan hakları ve sosyal adaletin terörizmle mücadele karşısında tank, top ve tüfekten çok daha etkin olduğunu çağrıştırıyor. Gazze’deki insanlık dışı gelişmelerden alınan en önemli dersin bu olmasını dileriz.