Amerikan tarihinin en görkemli yemin törenlerinden biriyle işbaşına gelen Başkan Barack Hussein Obama tüm dünyaya taze umut aşılamıştır. Böylece, Afrika kökenli Amerikalıların hakları için canını feda eden Martin Luther King’in “düşü”nü gerçekleştirmekle kalmayarak, “Evet, başarabiliriz” sloganıyla dünyanın üzerinde dolaşan karabulutları bir nebze olsun dağıtmıştır.
Elbette ki konuya “müstehzi” bir açıdan bakıp, “Neyin ne olduğunu koltuğuna oturduktan kısa bir süre sonra anlayıp Amerika’nın normal çizgisine dönecektir” diye düşünülebilir. Bu arada, beklentiler o kadar yüksek ki, kendisi ve ekibi de bunların hepsini kısa zamanda karşılamanın zor olacağını biliyorlar.
Öte yandan, zoru başarabilmek için Obama’nın çok önemli bazı avantajlara sahip olduğu da ortada. Bunların başındaysa Bush yönetiminden ülke içinde ve dışında devraldığı siyasi ve ekonomik enkaz geliyor.
Obama’nın siyasi formatı
Nitekim yemin töreninden sonra yaptığı konuşmasını dikkatle dinleyenler Obama’nın, satır aralarında, Bush yönetiminin hatalarını nasıl ustaca sıraladığını biliyorlar. Bu nedenle Obama’nın elinde “bundan böyle nelerin olmaması gerektiğine” dair çok somut örnekler bulunmaktadır.
Bunun yanı sıra, seçimlerde aldığı önemli destek de mevcut “siyasi formatı” köklü bir şekilde değiştirmesi için kendisine güçlü bir zemin sağlıyor. Öte yandan, dünyaya aşıladığı umut ve bu çerçevede ortaya çıkan beklentiler de Amerikan halkından aldığı güçlü yönergeyi manevi açıdan takviye ederek bir çığır açması için gerekli ortamı yaratmış bulunuyor.
Özetle, Obama’nın başkanlığı sadece bir “restorasyon” girişimi olmakla kalmayacak, yemin törenindeki konuşmasından da anlaşılacağı gibi, insani değerler yönünde ileri adımların atılmasına çalışıldığı bir dönem olacak.
Başka bir deyişle, Obama doğruluktan, dürüstlükten, ezilenden, farklılıklara rağmen karşılıklı saygıdan ve elden geldiği ölçüde barışçı yollardan gidilmesinden yana olduğunu çarpıcı sözlerle ortaya koymuştur.
Burada bir parantez açıp İsrail’deki ırkçı ve militarist yönetimin niçin, “Gazze’nin işini Obama’dan önce halledelim” düşüncesine kapıldığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Obama’nın İslam âlemine gönderdiği mesajın da bu yönetimin hoşuna gitmediğini tahmin etmek güç değil.
İslam dünyasına mesaj
Obama’nın, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren, bu mesajı ise şudur: “İslam âlemiyle sadece karşılıklı çıkarlara değil, aynı zamanda karşılıklı saygıya dayanan bir ilişki hedefliyoruz.”
Bu sözlerden Obama’nın, Batı ile Doğu arasındaki eşitsizlik görüntüsünü ve İslam dünyasında bu nedenle duyulan “saygısızlığa uğramışlık” hissini gidermeye çalışacağı anlaşılıyor.
Türkiye’ye gelince, Obama’nın Ermeni meselesiyle ilgili olumsuz bir adım atacağı beklentisinin hükümet tarafından tümüyle göz ardı edilmediği görülüyor. Fakat bu konuda Ermeniler için “kaş yapmaya” çalışsa bile, Obama’nın Türkiye ile ilişkilerde “göz çıkarmamaya” gayret edeceği sanılıyor.
Öte yandan, Obama’nın konuşmasından da anlaşılacağı gibi, Türkiye’nin demokrasi, eşitlik ve insan hakları gibi temel konularda atacağı her olumlu adım, iki ülke ilişkilerini sadece “stratejik çıkar” tarafından güdülen ilişkiler olmaktan çıkarıp, bunları ayni zamanda karşılıklı saygı ve sevgiye dayanan bir zemine oturtma fırsatını da yaratacaktır.
İki ülkenin birbirine duyduğu ve birçok somut ve nesnel nedene dayanan ihtiyaç kolay kolay ortadan kalkmayacağına göre, Bush yönetimi zamanında ciddi tahribata uğrayan bu ilişkilerin Obama yönetimi sırasında bu tür bir zemine oturtulması iki ülkenin yararına olacaktır.