Uluslararası ilişkilerde ortak çıkarların artmasıyla ülkeler arasındaki çatışma olasılığının azaldığı bilinir. Meclis Başkanı Bülent Arınçın "casus belli" açıklaması bunu doğrular nitelikte. Bugünkü Avrupa Birliği de zaten İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir Demir-Kömür Birliği olarak ortaya çıkmıştı. Amaç, Almanya ile Fransa arasında stratejik bir işbirliği oluşturarak bu iki düşman ülkenin tekrar savaşmalarını önlemekti. Amaç hasıl olmakla kalmadı, o yıllarda hayal dahi edilemeyen devasa bir Avrupa entegrasyonu projesini de ortaya çıkardı. Başbakan Tayyip Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis, benzeri yansımaları olacak bir temel atma töreni için mayıs ayında Türk-Yunan sınırında İpsalada buluşuyorlar. Ortak paydayı artıracak olan Türkiye-Yunanistan Doğalgaz Boru Hattının temelini atmaları Avrupa için de çok büyük önem taşıyor. Zira, ABnin doğalgaza olan gereksinmesinin önümüzdeki 20-25 yıl zarfında katlanarak artacağı hesaplanıyor. Bu arada, Egede çatışma olasılığını büyük ölçüde azaltacağı için, Washington da projenin hararetli destekçileri arasında yer alıyor. Washington bu projenin aynı zamanda Balkanlarda ve Kafkaslarda da istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacağını düşünüyor. İpsalada buluşma Kısacası, Amerikalı ve Avrupalı yetkililer -Türkiyede şu ana kadar çok büyük bir ilgi uyandırmamış olan bu projeye- "Doğu-Batı Enerji Koridoru"nun mihenk taşlarından biri olarak bakıyorlar. Gümülcineye kadar uzanacak olan boru hattı, ilk etapta, Azerbaycanın Şah Deniz yataklarından çıkarılan doğalgazı Yunanistana taşıyacak. Hattın Yunanistan-İtalya uzantısı ise şimdiden gündeme gelmiş bulunuyor. Önümüzdeki yıllarda bunun uzantılarının da ortaya çıkacağı düşünülüyor. Başka bir ifadeyle bu proje Türkiyeyi, Rus, Hazar havzası ve Ortadoğu gaz rezervlerinin Avrupaya taşınması açısından dünyanın ana enerji arterlerden biri haline getirecek. Kritik proje Öte yandan, henüz inşa edilmemiş olmasına rağmen, Türkiye-Yunanistan Doğalgaz Boru Hattının "siyasi getirisi"ni daha şimdiden görüyoruz. Anımsanacaktır, 17 Aralık Brüksel zirvesinden önce, Ege sorunlarını ikili düzeyde çözememeleri durumunda Türkiye ve/veya Yunanistanın konuyu Laheydeki Uluslararası Adalet Divanına götürmeleri ilke olarak kabul edilmişti. Ankara, yıllarca çekindiği bu adıma böylece yeşil ışık yakmıştı. Laheye gidilmesi için bastıran taraf da zaten hep Atinaydı. Getirisi ortada 17 Aralık zirvesi geldi ve geçti. Bu arada, Ege konusunda süren Türk-Yunan "istikşafi görüşmeleri"nden de henüz somut bir sonuç alınmış değil. 17 Aralıkta toplanan AB Konseyi tarafından yayımlanan bildiri ise tarafların Laheye gidebileceklerini bir kez daha teyit etti. Ancak Yunanistan, Ankaranın da artık itiraz etmediği, Lahey seçeneğini değerlendirmeye hazır olduğuna ilişkin bir sinyal vermiş değil. Oysa geçmiş yıllarda bu konuda çok istekli görünürdü. Belli ki Atina, Egedeki suları bu aşamada bulandırmak istemiyor. Bülent Arınçın önceki günkü sözleri, Türk tarafında da benzeri bir yaklaşımın olgunlaşmakta olduğunu sergiliyor. Atina acele etmedi Evet, Egedeki "it dalaşları" yer yer sürüyor. Kardak sorunu da zaman zaman depreşiyor. Ancak, her iki tarafın bu sorunları belli sınırlar içinde tutma çabaları da gözden kaçmıyor. Oysa, Egede eskiden en küçük bir kıvılcım günlerce süren yangınlara neden olurdu. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye ile Yunanistan arasında büyüyen ve "stratejik" bir boyut kazanmaya başlayan ortak çıkar buna artık pek el vermiyor. semihi@cnnturk.com.tr İki taraf da dikkatli